BÖLÜM 11 : ALIŞ- VERİŞ

84 12 0
                                    

Beni benimsemi, kocası olduğumu bilmesi ve bu evliliğe alışması gerekiryordu. Ben Mahsun Kodak, koskoca Mardin'e hüküm sürüyorsam, Sena'da bunu anlayıp bana itaat edecekti.
   ~~~~~~🍀🍀🍀🍀~~~~~

Radyoda çalan Oğuzhan Koç'un şarkısı şuan da tam beni anlatıyordum.

" Haklı belki herkes kendi,
bir ben mi varım bu dünyada, ağlamadım diye sormadılar beni iyi sanıyorlar iyi sanıyorlar" dediği yerdeydim.

Ben bu hayattan çok birşey istememiştim ki sadece mutlu olmak, yatağa kafamı rahatça koymak istemiştim ama yakınımdaki insanlar kesinlikle buna izin vermemişti.

Belki kaderimde bu hayatı yaşamak vardı ama ben kabullenemiyordum. Kalbim kırık dökük, beynim durmuş gibiydi. Hiçbişeyi kavrayamadığım anlamadığım bir zamandaydım.

Çıkış yolu diye tutunduğum her bir dal parçası sırtıma zehirli bir ok misali saplanıyordu ve benim artık gücüm kalmamıştı.

Burak'a güvenip yarı yolda kalmanın verdiği acıyı hala içimden atamamışken, psikopat bir adamın eline düşmüştüm. İyiydi belki, güzel severdi beni bilmiyorum.

Tek bildiğim göğüs kafesimdeki bütün kelebeklerin can çekişe çekişe kanat çırparak öldükleriydi. Yüreğimin bütün odalarının terk edilmiş bir mahsene döndüğüne emindim.

Şimdi soruyorum kendime, ben kendimden bu kadar vazgeçmişken Mahsun'a nasıl eş olurdum, nasıl kadın olurdum veya da nasıl aşk olurdum??

" Kesinlikle olamazdım."

Onun gözlerine düşen şehvetin birgün benim gibi hayal kırıklarıyla canına batmasından korkuyordum. Buna benim sebep olacağım aklıma geldikçe bende acıyordum.

Çünkü ben kırık kanatlarımı daha iyileştirmeden onun ülkesinin semalarında kanat çırpamazdım.

Belkide onun her seferimde son kez diye söylediği sözleri bu diyardan giderken ben söylecektim ona

"- Zorladın olmadı ama seve seve gidiyorum" diye.

Bilmiyordum ki bu diyarların en kıymetli mahseni ben olacaktım. Bilmiyordum ki bu diyarın dilden dile döktüğü bir hikaye olacaktım.

Düşüncelerimden asla kurtulamıyordum kafamın içinde sürekli bir uğultu vardı. Mahsun'la kahvaltıdan sonra tartışmıştık ve sonuç olarak yine hıncını kolumdan çıkarmıştı.

Her seferinde bana zarar vermesini anlamış değilimdim ama en kısa zamanda bir psikiyatrist ile görüştürecektim. Araba yolda ilerlerken büyük bir han'ın önünde durmuştuk.

Mimarisi bile ben Mezopotamya'yım ben tarihim diye bağırıyordu sanki. Ben han'a hayran hayran bakarken mahsun konuşmaya başladı

"- Hadi inelimde birde içerisine bak. Emin ol içerisinide aynı bu şekilde ağzın beş karış izleyeceksin" dediğinde transtan çıkmış gibi arabadan inmiştim.

Mahsun'da yanıma gelince elimi tutup yürümeye devam ettik. Mahsun'a dönüp "-Şimdi ne yapıyoruz? Biz buraya neden geldik" diye sorduğumda bana bakmadan

"- Düğün alılverişimizi yapacağız karıcığım" demesiyle sadece gözümü devirmiştim.

Biraz ilerledikten sonra yöresel kıyafet satan bir mağazaya girmiştik. Mankenlerin üstündeki kıyafetleri görünce hayran kalmıştım ve bir daha kültürel farkımızı anlamıştım.

İşlemeli, düz, kaftan gibi bir sürü elbise duruyordu önümde ve her biri işçilik eseriydi. Dükkanın sorumlusu yanımıza gelince mahsun ile el sıkışmış aralarında konuşuyorlardı ben ise hayra hayran kıyafetlere bakıyordum. Yanıma gelen çalışan

MAHSENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin