2.3 - Sokak

136 17 4
                                    


'Sokaklarda ayak sesleri...'

.

.

.

"Bu kadar romantik bir insan olacağını tahmin etmezdim seni ilk gördüğüm zaman."

Dedikleriyle sırıttım.
Sabah ki mutfakta yaşadıklarımızdan sonra ondan zorla koparak kahvaltı etmiştik sonunda.

"Seni ilk gördüğümde çok etkilenmiştim. Yalan yok ama aşkk falan olmadım ilk görüşte. Malum kızıl saçların dikkatimi çekmişti. Alev gibi trenin penceresinden sızan rüzgarla savruluyordu. Vanilya kokusu hâlâ burnumda. İlk andaki gibi."

Sustuğumda yüzünde peydah olan tebessümle o devraldı konuşmayı.

" Aklımda sadece arkadaş olmak ve güzel bir tatil geçirmek vardı. İlerisini tahmin etmezdim. Kaç yıl oldu? İki mi?"

"Evet. Arkadaşlığımızı ileri boyuta taşımak için az koşmamıştım peşinde."

O zamanları hatırlarken geçmişin parlak ışıkları dolmuştu irislerime sanki.

İki yıl önce - Kasım

Ebru'yla geçirdiğim tatilden sonra onun numarasına bakıp buluşmak için bahane düşünüyordum.

Paltomun cebine soktuğum elimi sıkıntıyla saçlarıma geçirdim. Diğer elimde telefon sokakta yürüyordum.

Bir anlık dürtü hissettim ve başımı karşı kaldırıma çevirdim. O uçuşan kızıl bukleler. Beline kadar salınıyordu meltemli havada.

Kader ilk defa bana fırsat tanımıştı.
Heyecanlı adımlarla arada tökezleyerek karşıya geçtim. Onu korkutmamaya özen gösterek omzuna dokunacak kadar yaklaştım. Bir anda bana döndü. Burunlarımız birbirine değecek kadar yakın bir hâlde durdum. Gözlerinde şaşkın parıltılar vardı ve kaşları çatıktı. Kahverengi trençkotuna sıkıca sarınmış duruyordu karşımda.

"Sen?"

"Evet ben."

"Tugay bugün seni görmek aklıma bile gelmezdi."

Sustum ama yemin ediyorum çok ağrıma gitmişti bilinçsizce söylediği sözleri.

O ben susunca devam etti.

"Nasılsın?"

Buruk dedim içimden.

Elim emseme gitmişti.

"Ben seni görünce merhaba demek istemiştim ama sanırım rahatsız etmek gibi hadsizlik ettim. Kusura bakma. İyi günler."

Hay sikeyim. Kalp kırıklığı beter bir şeymiş. Aklına bile gelmiyormuşum aklımdan çıkmayan kişinin.

Arkamı dönmüş elim cebimde yürümek üzereyken kolumda küçük bir el hissettim. Bakımlı elleri kim bilir ne kadar yumuşaktır diye düşünmüştüm. Daha hiç tutamamıştım.

"Tugay rahatsız etmedin. Şaşırdım ben sadece. Kötü bir gün geçiriyordum. Bir de takip edildiğimi sanmıştım."

Yüzüm ifadesiz onu dinliyordum sadece. Umut etmek istemiyordum. O zaman daha az üzülüyordu içim.

"Ama seni gördüğüme çok sevindim. Benim şimdi acelem var, gitmem lazım ama yarın buluşalım mı? Seni özlediğimi görünce anladım."

Yüzümde ortaya çıkmak için savaş veren gülümsemem kalbim beynimi dinlemeyerek ortaya çıkmıştı sonunda.

Kafamı salladım usulca.

"O zaman mekanın konumunu atarsın. Numaram var zaten sen de."

"Evet var Tugay."

Adımı söylemesi çok hoşuma gidiyordu.

Gülümseyerek söyledikleri ile geri geri adımlamaya başlamıltım. Günüm güzelleşmitşi o an. Ayağım yerdeki bir cisme takılınca sendeledim ama hâlâ gülüyordum.

Ebru da kahkaha atmaya başlamıştı. El salladık ikimizde sonunda önüme döndüğümde mutluluktan başka bir duygu hissetmiyordum. Sadece mutluydum. Bu onun eseriydi.

"Sadece seni istiyordum. Ya sende yok olacaktım ya da seninle yaşayıp var olacaktım. Başka ihtimali yoktu bunun."

"Sarıl bana."

"Hay hay."

Günlük Ebru ile sarılma dozu.

Enerji yükleniyordu içime birden.

"Gözlerin üstümde değilken gökyüzüm yokmuş gibi hissediyorum Ebru'm."

"Onlar sana bakmasam bile sende hep."

Ortamın havası romantiklikten ağırlaşmıştı. Şu sıralar romantik bir adam olup çıkmıştım. Ebru'ya bakarken şair gibi hissediyordum bazen. Şiir gibi kadındı.

Geri çekildim yavaşça. Kollarım gevşerken konuşmaya başladım.

"Sana çilek almaya gidiyorum. Başka bir şey ister misin yavrum."

Kahvaltıda canının çilek çektiğini söylemişti.

"Yok canımın en içi."

Şakağından öptükten sonra yine o sokaktaki gibi geri geri yürümeye başladım. Bilerek takılmış numarası yaparken elimi telefon işareti yapmış kulapıma götürmüştüm.

"Serseri bir oyuncusun."

Önüme dönmüş yürürken konuşuyordum.

"Huyum kurusun."

__________________________________________

Kucağımda çilek kutusu ile garajdan çıkıp evin kapısına yürüdüm. Cebimde anahtar olmasına rağmen kapıyı çaldım.
Evde onun benş bekliyor olması ve bana kapıyı onun açacak olması düşüncesi bile mutlu ediyordu beni.

Kapının arkasından gelen seslerle gülümsemem daha büyüdü.

"Kim o?"

Onun naif sesini duyunca şair tarafım kabardı.

"Kim o deme boşuna, benim ben. Öyle bir ben ki gelen kapına, baştan başa sen."*

"İçeri gel romantik serserim."

Montumu portmantoya asarken geçen polisin neden evime gelerek ölüm haberi verdiğini sorguladım. Bu aklıma şu an içeri girince gelmişti. Daha önce düşğnmemiştim. Garipti. Polis eve kadar gelip haber verir miydi?

"Mutfağa gelsene artık Tugay."

Ebru'nun sesiyle düşüncelerden sıyrılıp mutfağa doğru ilerlemeye başladım.

__________________________________________

*Özdemir Asaf'ın 'Dokuza Kadar On' adlı kitabından 2=1 isimli şiiri.

EbruliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin