1. Bölüm

706 69 2
                                    




Uzun bir aranın ardından birinci bölümle geldim!

Öncelikle depremde hayatlarını kaybedenlere Allah'tan rahmet diliyorum. Ve oradakilere de sabır diliyorum. Ülke olarak korkunç ve zor zamanlardan geçtik, geçmeye de devam ediyoruz.

Bu süreçte yazmak benim kurtarıcım oldu. Bana çok iyi geldi. Bu evrene, Avoria'ya yolculuk etmek beni biraz olsun kendi dünyamızdan kurtardı. Ve zaten epik fantastiklerin en sevdiğim yönü budur. Bambaşka bir dünyaya girer, yepyeni şeyler öğrenirsiniz. Her yeni bölümde Via, Zonan, Nix, Rhesel ve diğerleri bana bile çok şey öğretiyorlar.

Umarım bana iyi geldiği gibi okumak da size iyi gelir 🙏🏻

Bölümleri artık düzenli aralıklarla paylaşmayı düşünüyorum.

Keyifli okumalar güzel okuyucularım 💜

☘️☘️☘️




1. BÖLÜM


"Hanımım, kabile endişelenmeye başladı. Rüzgârın yönünün değiştiğini duyabiliyorum. Tılsımlar fısıldaşıyor. Artık bir açıklama bekliyoruz."

Genç kadın çelimsiz parmaklarıyla alnını ovuşturuyor, oturduğu bu koltuğun bininci kez ne kadar rahatsız olduğunu düşünüyordu. Ve bu rahatsızlık, koltuğun kuru tahtadan yapılmış olmasından kaynaklanmıyordu. Bugün, şimdi, kuş tüyünden bir koltuk yapacak olsalar yine de rahatsız olurdu. Sorun oturakta değildi. Bu koltuğun bahşettiği sorumluluk ve karar mekanizmasındaydı. Artık yorulmuştu. Çok yorulmuştu.

Boştaki elini rastgele önünde sallayarak "Git ve kabileye bu akşam herkesin meydanda toplanmasını istediğimi söyle," diye emretti. "Açıklama yapacağım."

Karşısındaki adamın yüzü aydınlandı. Pis sakallarının arkasına gizlenen dudakları, yanaklarına doğru genişlerken dişlerinin ne kadar sarı olduğunu umursamadığı, gülümsemesinden belliydi. Elini göğsüne koyarak "Emriniz emanetimdir," diyerek geniş çadırdan uzun bacaklarının verdiği ölçüde hızla çıktı.

Rahatsız edici sessizlik, tahta koltukta oturan genç kadını kucakladı. Yalnızca dışarıdaki rüzgârın sesini duyuyor ve elinden gelse bu sesi bile susturmayı istiyordu. Üzerine yıkılan sorumlulukların hemen ardından başa çıkamadığı bir baş ağrısıyla cebelleşiyordu. Ölmeyi ne çok isterdi. Emindi ki bu kabileye kendisinden daha iyi şeflik edecek, roiantlar vardı.

"Açıklama yapacaksın, ha?" Alaycı ses, hemen koltuğunun yanından gelmişti. Susturmak istediği bir başka ses daha.

Cevap vermek yerine "Hı hı," diyerek mırıldandı.

"Onlara ne söyleyeceksin, Tuvana? Hali hazırda bir yalan bile düşünmedin."

"Sessiz olursan düşünmeye çalışıyorum."

Yan tarafında bir hışırtı oldu. Ardından lıkır lıkır bir ses geldi ve keskin bir koku. Rom. Şu an tam olarak ihtiyacı olan şeydi.

"On gündür sessizim ve düşünmeni bekliyorum. Ama hiçbir şey bulamıyorsun, beni dinlemiyorsun, yardım teklimi geri çeviriyorsun. Hatırlatmama izin ver: koca bir kabile senin dudaklarından çıkacak kelimelere göre yaşıyor."

Tuvana gözünü açıp karşısında iki bardakla dikilen muhafızına baktı. Bazen onu kabilenin şefi yapmayı ciddi ciddi düşünürdü. Zera akıllı, güçlü, bilge, sinsi bir kadındı. Bir savaşçıda ve tabii ki bir liderde olması gereken tüm özellikleri taşıyordu. Sadece yetenekleri ve zekâsıyla değil. Uzun boyuyla da. Zera, tam olarak bir roiantın olması gerektiği boyda ve genişlikteydi. Diğer roiantların olduğu gibi. Ve Tuvana'nın olmadığı gibi.

TILSIMIN SESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin