22. Bölüm

498 59 13
                                    







Selaam 😽

Benden uzun bölümler isteyenler oluyor. Bölümleri gidişatına göre bölüm uzunlukları değişse de elimden geleni yapıyorum. Önceden çok uzun bölümleri burada paylaşırken iki bölüme ayırarak paylaşıyordum. Ama uzun istendiği için uzun bölümleri artık olduğu gibi paylaşmaya çalışıyorum.

Bu da o uzun bölümlerden biri, benim de fantastik anlamda yazdığım ilk gerçek kanlı sahne :)

Umarım seversiniz, keyifli okumalar 😍

☘️☘️☘️



22. BÖLÜM


Sabah, kılıç sesleri ve çığlıklarla uyandım.

Gözüm açılır açılmaz yatakta neredeyse zıplayarak doğruldum. Zihnim ve bedenim gördüğüm rüyadaydı. Tam olarak ne gördüğümü hatırlamıyordum ama kuş sesleri hâlâ kulaklarımda yankılanıyordu. Gözlerimi kırpıştırırken "Neler oluyor?" diyebildim. Dudaklarım ve dilim kupkuruydu. Göğsümde korkuyla uyandırılmanın ve rüyamdan zorla alıkonulmanın boşluğu vardı.

Zonan da belli ki benim gibi kendine gelmekte zorlanıyordu. Dışarıda neredeyse kıyamet koparken belimdeki kolunu bir milim bile oynatmamıştı. "Bilmiyorum," dedi, başını iki yana sallayarak. Bu hareketi ayılmak için mi yoksa bilmediğini göstermek için mi yaptığını anlayamadım.

Bir boru sesi tüm kampı inletirken Zonan'ın kolunu üzerimden atarak ayağa kalktım. Parmağımı şıklatmamla siyah deri tulumum ve çizmelerim üzerimde belirdi. Bu tılsımı fazla kullanmazdım. Yalnızca gerekli olduğu durumlarda. Ki bundan daha gerekli bir durum düşünemiyordum.

Zonan da yataktan bir hışımla kalktı. Sonunda uyandığını ve kampta bir boğuşma olduğunu anlamış görünüyordu. Zaman kaybetmemek için parmağımı şıklatarak onu da giydirdim. Bu kıyafetlerini daha önce Kıyı Ormanı'nda görmüştüm. Mağarada tıkılıp kaldığımız gün. Aklıma ona giydirmek için başka bir seçenek gelmemişti. Yalnızca gördüğüm ve varlığından emin olduğum kıyafetleri tılsımla giydirebilirdim.

Zonan başını eğip kıyafetine bakarken çadırın dışından Agrius ismini seslendi.

"Gel."

Agrius içeri girerken dün Zonan'ın kafasından çıkarıp masaya fırlattığım tokayı alıp ona verdim. Zonan saçını toplarken Agrius konuşmaya başladı. "Serkeşler. Altmış kişilik bir grup olduğunu düşünüyoruz."

Serkeşler mi? Canlarına mı susamışlardı? Txerrea kraliyet kampına saldırmak da ne demekti?

Bedenim karıncalanırken yerdeki sandığın üzerinde duran, kendim için özel yaptırdığım hançerleri alıp sırtımdaki kılıfa çaprazlamasına yerleştirdim. Bulabildiğim birkaç bıçağı çizmeme yerleştirirken Zonan "Öylece ellerini kollarını sallayarak kampa girmelerine izin mi verildi?" diye sordu. Sesi, uyku mahmurluğundan tamamen kurtulmuştu. Sertti ve öfke saçıyordu.

Agrius yutkundu. Gözlerindeki saf endişeyi gördüğümde gerilmeme engel olamadım. "Kamp sınırındaki nöbetçilerden bir iz yok."

Zonan'ın yüz kasları yavaşça geriye çekildi. Rengi beyaza döndü ve arkasında topladığı saç uçlarının hafifçe dalgalandığını gördüm. Agrius'a cevap vermeden kılıcını eline alıp kınından çıkardı. Bir an için beni çadırda bırakıp gidecekmiş gibi göründü ama hemen sonra öfkesinden biraz olsun sıyrılmayı başarıp karısını hatırlayabildi.

"Geleceksin değil mi?" Bunu gelmek istemediğini bariz belirten bir ses tonuyla sormuştu.

Elbette gidecektim. Onlar dışarıda savaşırken Txerrea Kraliçesi, çadırının lanet örtüleri arkasına sığınacak değildi. Yanına kararlı adımlarla yürümem yeterli bir cevaptı. Bir şey söyleyecek gibi oldu ama vazgeçip çadırın çıkışına döndü. Çadırdan çıkmadan önce başını bana çevirip "Lütfen dikkatli ol," dedi. Başına Lütfen eklemiş olması bir anlam ifade etmiyordu. Sesi öyle sertti ki bunun emir olduğunu anlamamam için salak olmam gerekirdi.

TILSIMIN SESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin