IŞIĞIN ALEVİ SERİSİ 2. KİTAP
(+18)
"Serinin devamına görkemli bir düğüne,
Şehvetli bir aşka
Txerrea Krallığı'na
Ve yeni ırklara yolcuk edeceksiniz.
Nixavis ve Zonan beklenen düğünün ardından vakit kaybetmeden krallıklarına doğru meşakkatli bir yolc...
Salı ya da Çarşamba yeni bölümü yayınlayacağım demiştim!
Okuyan gözlerinize sağlık, öpüyorum 😘
☘️☘️☘️
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Sırtımı Zonan'a doğru yasladığımda beni çıplak gövdesine hızla bastırdı. Kolu yetmemiş, bacağını da bacaklarımın üzerine atarak beni tamamen kıskaca almıştı.
Kıskaçlardan hoşlanmazdım. Kıskaçlı şeylerden de. Mesela akrep. Yengeç. Bir bakalım... diakets. En nefret ettiğim onlardı. Bizzat kendi gözlerimle görmesem de sayısız kitapta sayısız çizimi vardı ve hepsi de birbirinden korkunçtu. Adı, büyük böcek anlamına geliyordu. Böceğin iki ayaklısı, iki kollusu ve muazzam derecede büyüğüydü. Kafasında antenleri vardı. Ağzı gaga gibiydi ve tüm derisi yılan pullarına benzeyen çirkin pullarla, biraz da tuhaf kabuklarla kaplıydı. Ellerinin olması gereken yerlerde ise dev iki kıskaç bulunuyordu. Yalnızca gece mevsiminde ortaya çıktıkları için geri kalan on bir ay boyunca onlarla karşılaşma korkusuyla yaşamak zorunda değildik. Gece mevsiminde bile onları görmemiştim. Ama denizin ortasındaki sarayımızdan, en uzak ormandaki varlıklarının seslerini duyabiliyordum. Takırtılar, inlemeler ve...
Kısacası kıskaçlar beni korkuturdu. Bir şeyin sizi kıskacına alması düşüncesi bile korkunçken gerçekten yaşadığımı hayal bile edemiyordum. Felç olup her şeyi hissetmeye benziyor olmalıydı.
Ama Zonan'ın kıskaçları bir başkaydı. Sarayımıza, odamıza yerleştiğimiz günden beri beni kıskacına alarak uyuyordu. Uyanınca da aynısını yapıyor, beni vücuduyla dürüm gibi sararken biri gelip bizi rahatsız edene kadar kısa sabahların keyfini çıkarmamızı sağlıyordu.
Birden tüm hücrelerim ve organlarımla ona inanılmaz bir minnettarlık duygusuyla dolup taştım. Mümkünmüş gibi kıskacına biraz daha sokulurken "Teşekkür ederim," diye mırıldandım.
Yüzüme gelen saçlarımı dişleriyle tutup geriye attıktan sonra burnunu kulağımın arkasındaki hassas bölgeme sürtmekle meşgul olduğu için önce "Hım," diye homurdandı. Ne söylediğimi idrak etmemesine aldırmadan nefesi, ensemi gıdıklarken kıkırdadım. Ama bu oynaşma kısa sürdü. Zonan duraksayıp "Bir dakika," diyerek anı bozdu. "Sen teşekkür mü ettin?"
"Evet," dedim, uzatmadan. "Onu boş verip hareketine devam etsen daha mutlu olurum."
Elbette beni duymazdan gelip çenemi kıskaç gibi kavrayıp yüzümü kendine çevirdi. "Neden?"
Uyku mahmuru yüzünde her bir noktası sarhoş olmuş gibi yumuşamıştı. Gözleri yarı baygın bakıyordu. Veronika hâlâ uyanmadığı için günlerdir sabah çok erken saatlerde uyanıyor ve şifacılardan gelecek haberi beklediğimiz için ikimiz de son derece yorgunduk. Bazen Zonan geceleri bile uyanıyor, yatak başlığındaki gizli bölmeye yerleştirdiği silahını kontrol edip kapıyı izlerken tekrar uykuya dalıyordu. Bunu biliyordum çünkü o ne zaman uyansa ben de hemen uyanıyordum. Kanındaki huzursuzluk damarlarıma işlemişti. Bunun ruh bağıyla ilgili olduğunu düşünüyordum.