Geçmiş, onlarca rafların arasında yıllarca bekleyen bir kitabın tozlu sayfalarında okunmasını istermiş gibi çaresiz bir bekleyişten ibaretti. Kimsenin dönüp bakmadığı, yılların getirisi olarak biriken o gri anılar belki de onların en güzel mücevheriydi.
Geçmiş de bu kir yığını gibi birikmiş olsa bile o kadar kolay bir şekilde, hiç bakmaya bile tenezzül etmeden geçilemeyecek kadar acı veren bir şeydi.
Acı verirdi, belki zehirli bir sarmaşıkla kaplanmış da olabilirdi. Zor da olsa çekip kurtarmak isterdi insanoğlu acı veren her şeyden kendisini. Ancak bir dalının kırılmasıyla kurtulacağını zannederken diğerleri seni tuttuğu gibi içene çekmeyi çok iyi bilirdi.
Çok isterdim geçmişi unutup ilerlemeyi ancak bazen unutmaya gücüm bile yetmiyordu. Canım yanmıyordu artık fakat kalan küllerinin ruhuma bıraktığı izler her defasında yok olmama sağlıyordu adeta.
Susturmak isterdim tüm bu sesleri. Bir saniye bile olsa hiç duymamayı dilerdim işittiğim o kirli sözleri. Ancak ne geçmişi geri getirebilirdim ne de geleceğimi.
Bir gelecek yoktu çünkü benim için. Ben bu zamanın insanıydım. Geçmiş hep bir adım arkamdayken omuzlarımdaki bu yük beni geleceğim den alı koyalı uzun bir yıl olmuştu.
Şimdi dönüp baksam arkama neyi değiştirmek istersin diye ve şunu söyleyebilirimdim. Hiçbir şeyi. Yaşantılar benden yıllarımı, hayallerimi ve sevdiklerimi aldı. Ben ise benden aldıkları o yılda hep kaldım.
Çaresizlik hüküm sürmüştü çünkü ruhumda. Evet bir zamanlar çok güçlüydüm , gözlerim şuanki duygusuzca değil de neşeyle bakıyordu. Ancak bir gün her şeyimi kaybettiğimde gücümle birlikte ben de kaybetmiştim.
Saf değildim. Çaresiz olduğumu da kabullenmiştim, yalnızca mücadele edecek kadar güçlü değildim. Yalnızca yorgundum. Susmaktan, en çok da söyleyemediklerimden.
"Alya!!"
Düşüncelere o kadar çok dalmıştım ki odama pat diye giren annemin sesini bile daha yeni duyabilmiştim.
"Deliler gibi ne diye öyle düşünüyorsun kız!!? Kalk babana sofrayı kur bugün başım çok ağrıyor."
Karşımda bana sanki karşısında bir kölesi varmış gibi ezikleyici bir şekilde bakan kadına her zamanki gibi boş gözlerle baktığım sırada elini yavaşça beline koyarak başını yana doğru yatırmıştı.
"Bak bir de annesine nasıl bakıyor öyle. Sen dua et de bu yaşanılanlardan sonra seni bu eve aldık. Bir de utanmadan burun kıvırıyor hanım efendi. Yürü kalk hadi baban bekliyor."
Kafasıyla kapıyı göstererek birkaç saniye daha inadına gözlerimin içerisine doğru bakmıştı. O da biliyordu dediğini yapacağımı ancak inat eder gibi yüzüme nefret dolu bakışlarını göndermekten her kalmıyordu her zamanki gibi. Bakışlarımı onun yaptığı gibi gözlerinden ayırmadığım vakit kısık sesiyle birkaç bir şey mırıldanarak arkasını dönüp ilerleyerek odamdan çıkmıştı nihayet.
O kadar zor tutuyordum ki kendimi ağlamamak için boğazım sanki bir el tarafından sıkılıyor gibiydi. Onların nefretin kazanacak hiçbir şey yapmama rağmen bu şekilde davranılması ağır geliyordu hem ruhuma hem de bedenime. Dayanamıyordum. Gözlerim artık içimde biriken onca doluluğa dayanamayıp yavaşça dolmaya başlarken içime derin bir nefes çekerek başımı yukarıya doğru kaldırmıştım akmaması adına.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ACIVÂRİS
Action"Sen beni terk edip kendine yeni bir yuva kurarken benim yuva kuracağım bir ailem yoktu. Senin her zaman yanında olan bir sürü insan vardı!! Ben burada kalmakla yetinebildim sadece. Acımı bile kimseyle paylaşamadım ben. İşte aramızdaki en büyük fark...