"Bir hoş demek yok mu Alya?"Keskin ela hareler gözlerimle buluştuğu sırada içimde sönmeye yüz tutmuş olan o öfke kırıntısı yavaş yavaş kendisini hatırlatmaya başlamıştı. Ellerimle kavradığım mermeri şimdi daha bir sıkmıştım onun suratını gördüğüm an.
Hiç değişmemişti. Halâ gözleri sinsiliği yitip gitmemiş bakışları, uzun kızıl saçları ve beyaz teniyle üç yıl önce tanıdığım kadın hala aynı şekilde karşımda kollarını birleştirmiş bir vaziyette baştan sona doğru beni süzmeye başlamıştı.
"Seni tanırken kör olduğunu biliyordum ancak sağır olduğunu da şimdi anlıyorum. Duymadın galiba beni?"
Bir kaşını yavaşça kaldırıp kırmızı ruj sürdüğü dudaklarını birbirine geçirerek uzun saçlarını arkaya doğru göz temasını kesmeden savurmuştu.
Yüzümdeki donuk tebessüm yavaş yavaş kendisini alaylı bir gülümsemeye bırakırken onda duran bakışlarımı kendisinden çekip yere doğru indirmiştim.
Yerle bakışan gözlerim ilk başta sakinleşmek adına orada öylece kitlenirken, öfkem ağır bastığından ötürü dilimi ağzımın içerisinde birkaç tur döndürerek hiç acele etmeden başımı yukarıya doğru kaldırmıştım.
"Seni duymak isteyeceğim kadar önemli görseydim belki de dediklerini kabul edebilirdim ancak karşımda hangi vasıfla durduğunu bilmediğim bir kadını kâle alacağımı pek zannetmiyorum."
Yüzümdeki tebessüm daha da artarken karşımda duyduklarından sonra renkten renge girmeye başlayan kadınla birlikte ilk defa kendime gelmiş gibi hissediyordum.
Adeta bir domatesi andıran yüzü yavaş yavaş morarmaya yüz tutarken bağladığı kollarını hızlıca birbirinden ayırarak gözlerimin içerisine nefret dolu bakmaya başlamıştı.
"Sözlerine dikkat et!! Ben önüne gelen biriyle konuşacağın bir kadın değilim Alya!!"
Dudaklarımı usulca birbirine geçirerek mermerde duran ellerimi bulunduğu yerden ayırarak başımı anladım dercesine aşağı yukarı doğru sallamıştım.
"O yüzden mi önümdesin peki?"
Sesimdeki o alaylı tını kendisini belli ettiğinde ağrıyan omuzlarımı yavaşça dik bir konuma getirmiştim. Karşımdaki kadın ise bu sözlerimi beklemiyor olucak ki yüzünde anbean afallamaya şahit olmuştum.
Gözlerindeki ifade yavaş yavaş kendisini öfkeye bırakırken sert bir soluk içine çekerek bana doğru bir adım atmıştı.
"Yazık, çok üzülüyorum biliyor musun sana? Baksana ancak bana laf söyleyerek kendini bir şey zannediyorsun." Diyerek eliyle baştan sona doğru bedenimi göstermişti süzdüğü bakışlarıyla birlikte.
"Kimsin sen? Hangi vasfın var ki senin? Şu haline bir bak. Sırf güzellik uğruna taktığın o iğrenç peruk ya da o gözündeki lensin seni güzel yapacağını mı düşündün gerçekten?"
Küçümser bir bakışla gözlerime bakarken söylediği hakeret dolu sözlerini bile umursamamıştım. O eğer o şekilde görüyorsa öyle görürdü bunu değiştiremezdim zaten uğraşmak da istemezdim.
Çıt bile çıkmayan yerde göz temasını kesmeden içime derin bir nefes çekerek kollarımı usulca birbirine dolayıp tıpkı o'nun bana yaptığı gibi baştan aşağıya doğru bedenini süzmeye başlamıştım.
"Bu yüzden mi benim gibi olmaya çalıştın."
Bir karanlığı andıran ses tonumla konuştuğum sırada bakışlarım önce kızıl saçlarında gezinip hemen ardından yavaşça taktığı yeşil lenste takılı kalmıştı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ACIVÂRİS
Action"Sen beni terk edip kendine yeni bir yuva kurarken benim yuva kuracağım bir ailem yoktu. Senin her zaman yanında olan bir sürü insan vardı!! Ben burada kalmakla yetinebildim sadece. Acımı bile kimseyle paylaşamadım ben. İşte aramızdaki en büyük fark...