Beynimdeki uyuşukluk yavaş yavaş kendisini şiddetli bir ağrıya bırakırken gözlerimin üzerine âdeta bir yük binmiş gibiydi. Ne kadar zorlarsam zorlayım bir türlü önümdeki işe kendimi odaklayamıyordum.Başımdaki ağrının yoğunluğu artık beni daha da kötü etkilerken daha fazla dayanamayıp yüzümü buruşturmuştum. Masanın üzerinde bulunan sağ elimi yavaşça başıma doğru getirerek ağrıyan yere masaj yapmaya başlamıştım bu sayede kapattığım gözlerimle birlikte.
Hiç kimsenin olmadığı ofiste nedense sanki birçok insan varmış da beynimde uğultu şeklinde sesleri yankı yapıyorlarmış gibiydi. Farklı bir evrende hissediyordum kendimi.
İnandığım bir şey varsa da o da burada olmak istemediğim gerçeğiydi. Maalesef buradan ayrılamamıştım çünkü yaptığım sözleşme gereği daha iki ay bu şirkette çalışmam gerekiyordu. Bunu her ne kadar duyduğum an istifam için reddetsem de karşılığında yüklü bir para ödemem gerektiği için mecburen kalmak zorunda kalmıştım.
İki ay sonra bir daha asla bu yere adım atmayacaktım. Kimsenin yüzünü de görmek istemiyordum zaten. Yalnızca bu iki ay belki de işime gelirdi çünkü suçlu olmadığımı kanıtlamam gerekiyordu ki bu sadece bir kişiden aldığım ses kaydıyla sınırlı olmayacaktı.
Bunun için de belirli bir zamanım vardı ancak bunu başaracaktım. İntikam almak gibi bir niyetim de yoktu çünkü ben diğerleri gibi değildim, bunu en iyi yaşantılarım söyleyebilirdi eğer konuşabilselerdi.
"Geliyorum şimdi canım birazdan ineceğim aşağıya."
Yanımdan hızlıca geçen kadının sesini işittiğim an daldığım düşüncelerimden sıyrılmış gibiydim.
Dışarıya doğru sert bir soluk bırakarak başımdaki elimi çekmiştim.Kapalı duran gözlerim yavaşça kendisini özgürlüğe bırakıp güneş ışığının keskinliğine maruz kalmıştı. Bir iki kez daha net bir şekilde görmek için kirpiklerimi kırpıştırıken nihayet bakışlarım kimsenin olmadığı ofiste tur atmaya başlamıştı.
Kendime gelmem gerekiyordu. Bu şekilde çalışamazdım biliyordum. Bu yüzden de oturduğum yerden kendimi birazcık geriye doğru çekip ellerimden destek alarak ayağa doğru kalkmıştım.
Masanın üzerinde bulunan telefonumu elime aldığım gibi açık duran bilgisayarı kapatıp dışarıya doğru ilerlemeye başlamıştım. İçerisinin ılık havası mayışmamı sağlarken karşımda gördüğüm asansöre doğur yürüme başlamıştım ki hemen yanında bulunan merdivenlerin başındaki çocuğu görmemle birlikte adımlarım sekteye uğramıştı.
Havada duran balonunu almak için bedenini yukarıya doğru kaldırsa da bu uğraşı yetişemediği için sonuçsuz kalıyordu. Tombul elleri birkez daha yukarıya doğru çıktığında kızarmış tatlı yanaklarını şişirerek parmak uçlarında durmaya daha fazla devam edememişti.
Bilinçsiz bir şekilde yüzümde buruk bir tebessüm oluşurken ona yardım etmek için tam ayağımı oynatmıştım ki tavana doğru uzanan çocuk tekrardan parmak uçlarına basarak elini uzattığı esnada dengesini kaybedip öne doğru merdivenlerden yuvarlanmaya başlamıştı.
Gözlerim ayaklarımın tam dibine doğru düşen çocukta takılı kalırken sanki elim kolum bağlanmış gibiydi. Bedenimdeki her bir kan vücudumdan çekilmişti adeta.
Donmuştum. Tek bir kelime bile çıkamaz haldeydim. Dünya durmuştu sanki. Önümde hareketsiz bir şekilde yatan çocuğa korkuyla bakıyordum. Ellerim yavaş yavaş titremeye başlarken yavaşça yutkunarak yere doğru diz çökmeye başlamıştım.
Uyuşan dizlerimi yere doğru sabitleyip usulca yutkunarak titreyen ellerimi yalnızca başının hemen yanı kanayan çocuğun boynuna doğru götürmeye başlamıştım ki boş ofisin içerisinde yankılanan kükremeye benzer sesle birlikte elim havada kalakalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ACIVÂRİS
Acción"Sen beni terk edip kendine yeni bir yuva kurarken benim yuva kuracağım bir ailem yoktu. Senin her zaman yanında olan bir sürü insan vardı!! Ben burada kalmakla yetinebildim sadece. Acımı bile kimseyle paylaşamadım ben. İşte aramızdaki en büyük fark...