Nasıl histir ki bu nefes dâhi almamı engelleyen, kurumuş göz pınarlarıma yağmurları getirtebilecek bir vurgun misali ölmüş olan bir bedene girmeye çalışan ruha benzerdi.Sessizdim.. dilim lâl olmuş gibiydi. Boğazım sanki bir el tarafından var gücüyle sıkılarak tüm nefesimin kesilmesini istiyordu. Öyle bir yumru oturmuştu ki göğsümün tam ortasına sanki adım dahi atamayan ben oradan oraya savrulmuş gibiydim.
Bir yakıcı his sarmaladıkça sarmalıyordu tüm bedenimi. Uyuşmuştum adeta. Ne bir adım atabiliyordum ne de konuşacak güçte kendimi bulabiliyordum.
Düzeleceğimi hiç düşünmemiştim ancak bu kadar da dağılabileceğimi hiç tahmin bile edemezdim. Nasıl anlatılır bilmiyorum ama bağırıp çağırasım geliyordu ancak ağzımdan tek bir kelime bile çıkamaz haldeydim.
Boğazım düğüm düğüm olmuştu ve yutkunamıyordum bile. Aldığım azıcık nefes dâhi ciğerlerimi yakıp kavurmaktan başka bir işe yaramıyordu.
Gözler konuşur gönül susardı. Yalnızca bakmakla yetinirdin. Canın acırdı fakat gülümsemek zorunda kalırdın. Giderdin ancak dönmesini hiç beklemezdin.
Öyle bir gitmişti ki zaten gidişinden belliydi bir daha geri gelmeyeceği. Peki o zaman neden geri gelmişti ki? Canımı bir kez daha yakmak için mi? Ya da geriye benden başka bir şey bırakmamak için mi?
Yağmur şiddetini daha da arttırırken kucağında sarmaladığı çocukla beraber üzerine tutulan şemsiye eşliğinde ilerlemeye başlamıştı. O'nun adım atmasıyla diğer tarafta olan kadın hızlıca ona doğru yetişerek yanındaki yerini almıştı.
Benden her şeyimi alan üç yıl ondan hiçbir şey almamıştı. Halâ eskisi gibiydi. Tek bir şarta şüphesiz ki o da yanında duran ailesiydi. En acısı da çocuğu ve kadını hemencecik tanımıştım.Biri abisinin eşi diğeri ise abisinin oğluydu.
Neden ona baba dediğini merak etsem de sonra düşünürdüm çünkü o gelmişti. Düşünecek başka bir şeyim yoktu. Her şeyin bittiğini sanmıştım ancak daha yeni başladığının farkında bile değildim.
İçime derin bir nefes alarak içeriye doğru giren bedenden bakışlarımı usulca çekmiştim. Yolun ortasında öylece yağan yağmur eşliğinde bütün bunların bir rüyadan ibaret olucağını düşünmeye başlasam da hepsi birer kabustan ibaretti.
Canımın acısını yılların getirisiyle unutmuştum fakat tekrardan gün yüzüne çıkmayı başarmıştı. O kadar canım yanıyordu ki tüm bedenimi bir zehir misali çevreleyerek yavaş yavaş uyuşmasını sağlıyordu.
Bedenim benden bağımsız bir şekilde titrerken sağ gözümden yavaşça çeneme doğru sıcak sıvının aktığını yağan soğuk yağmur damlasıyla hissetmiştim.
Kaç dakika orada öylece kaldım bilmiyorum ancak artık bütün kıyafetlerimin sırıl sıklam olduğunu görmemle birlikte bedenimi hareket ettirmeyi başarmıştım.
Sağ elimin tersiyle göz yaşlarımı silerken ağzımdan içeriye doğru giren damlaları görmezden gelip kesik kesik çıkan soluklarım eşliğinde içime derin bir nefes çekmiştim.
Görüş açım artık netliğini kaybettiğinde sıkı sıkıya kavradığım çantayla arkama dahi bakmadan yürümeye başlamıştım eve doğru.
Adımlarım önce yavaş yavaş ilerlerken bu yetersiz gelmiş olucak ki kendimi daha da hızlandırıp artık koşmaya başlamıştım. Saçlarım her bir yana dağılmıştı.
Onlarca yerden geçmeme rağmen gözüm hiçbir şeyi görmüyordu. Aklımda ve gözümde yalnızca o'nun gelişi vardı. O çocuğun baba değişi vardı. Gördüğüm o kadın vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ACIVÂRİS
Action"Sen beni terk edip kendine yeni bir yuva kurarken benim yuva kuracağım bir ailem yoktu. Senin her zaman yanında olan bir sürü insan vardı!! Ben burada kalmakla yetinebildim sadece. Acımı bile kimseyle paylaşamadım ben. İşte aramızdaki en büyük fark...