|4|

17.7K 523 26
                                    

Bakışlarım birer boşluğa ve hiçliğe mahkûm edilmiş gibi karşımda duran eve öylece bakarken üşüdüğümü daha net bir şekilde hissetmeye başlamıştım.

Hava sıcaktı yalnızca ben üşüyordum.

Öyle çok izlemiştim ki aylarca ezbere bildiğim bu yeri, üzerinden zaman geçse bile hissettiğim duygular hala aynıydı. Halâ acı yerli yerindeydi.

Bir zamanlar evim dediğim tek yer olan burası şimdi yalnızca benim için bir karanlık çıkmazdan ibaretti. Bütün yaşantılarım, hayallerim, umutlarım bu harabe yerde benimle birlikte kalmıştı.

Bir tek ben kalmıştım. Çünkü diğerleri tıpkı bu ev gibi unutulmaya mahkûm edilmişti. En zoru da buydu işte. Yapamayacağını bilmene rağmen halâ bir ümidinin olmasıydı. Tabii halâ öldürmemiş olsaydım.

Yazın o ılık esintisi tenime çarparken burada kaç saat ya da kaç dakika öylece bu boş evi izledim bilmiyorum ancak tekrardan yüzleşmenin zamanı gelmişti.

İçime akıttığım göz yaşlarımı teker teker sildiğim esnada içime derin bir nefes çekerek kendime gelmek için birkaç saniye olduğum yerde durup ileriye doğru bir adım atmam için telkinler vermeye başlamıştım.

Ellerim anbean titrerken vücudumu ele geçiren titremeyi gözden gelerek birkaç adımda büyük kapıya ulaşmış ve yavaşça elimi uzatıp ittirmeye başlamıştım.

Demirin o soğuk yapısı tenime işlerken kapıdan gelen o gıcırtı sesi bir kez daha nefes alış verişlerimin düzenini bozmaya yüz tutmuştu.

Bu küçücük detayın bile bir geçmişi vardı. Ama artık bunu görmezden gelmem gerekiyordu yüzleşmek adına. Bu yüzden de yavaşça kapıyı aralayarak içeriye doğru bir adım atmıştım.

Siyah kapı girdiğim anda arkamdan kapandığında bakışlarım direkt olarak eskiden bana yuva olan evle karşı karşıya gelmişti. Öyle bir andı ki bu bazen unuttuğunu zannettiğin bazı şeylerin bir gün hiç beklemediğin sırada karşına çıkarak seni tepetaklak yapması gibiydi.

Ciğerlerime bir türlü nefes ulaşamıyordu. Canım bin bir parçaya ayrılmış ve ben toplamak için hiçbir çaba sarf edemiyordum. Çünkü o kadar yorgun ve çaresizdim ki adım atacak gücüm bile kalmamış gibiydi.

Geçmişin o sahte izleri halâ taptazeydi. Anılar birer birer canlanıp gözlerimde buluşmaya başlamıştı. Etraf o kadar sessiz olmasına rağmen çok gürültülüydü.

Yaşanmışlıklarım, hayallerim, geleceğim kısacası her şeyim bir zamanlar bu evin çevresinde kalmıştı.  Boğazım düğüm düğüm olmuştu adeta. O kadar zordu ki kabullenmek bile istemiyordum.

Çünkü susmuyordu kafamdaki sesler. Acı hatıraların hepsi bir perde edasıyla gözlerimin önüne seriliyordu. Her bir hatıra unutulmaya yüz tutmuş olsa bile öyle kolay unutulmuyordu.

Seslerin yavaş yavaş beynimde azalmasıyla derince bir yutkunurken son kez evin dışına doğru bakarak ilerlemeye devam etmiştim. Sanki attığım her bir adım artık yabancı gibiydi.

Ayak seslerim bir bir ardımda yankı yaparken ruhsuz bedenim eşliğinde bakışlarımı usulca önce sağdan başlayarak bahçenin her bir yerine doğru gezinmeye başlamıştı.

Eskiden özenle diktiğim hiçbir çiçek kalmamıştı. Ya da yazları en çok sevdiğim şey olan salıncağım artık yerinde bile değildi. Her şeyim gitmişti.
Bir tek ben kalmıştım bu koskoca şehirde.

Kulaklarımdan içeriye doğru ılık rüzgarın esintisi eşliğinde bakışları nihayet bahçeden çektiğimde en sonunda dış kapıya ulaşmıştım.

ACIVÂRİS Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin