Hava da bugün çok sıcaktı. Yakın mesafe olmasına rağmen yürümek gözüme geldi. Hem sıcak hem nem birbirine karışınca sanki nefes alamaz gibi oluyordum. O yüzden en mantıklı seçenek arabamdı. Yanına koşup kendimi içine nasıl attım bilemedim. Anında arabayı çalıştırıp klimayı açıp yola çıktım. Gideceğim istikamete değil de diğer yöndeki hem market hem mağazaların olduğu büyük alışveriş merkezinde buldum kendimi. Kafayı dağıtayım diye çıktığım yolun beni getirdiği yer. Her şeyde vardır bir hayır.Arabamı park edip alışveriş merkezine doğru ilerledim. Birbirinden güzel mağazaları tek tek gezdim. Kız kardeşime hediyeler aldım. Tatil de lazım olabilecek makyaj ürünleri ve güneş koruyucuları da ekledim. Elim kolum dolmuştu. Artık çıkayım diye düşündüm. Sonradan aklıma market alışverişi için çıktığım geldi. Eşyaları arabaya bırakıp gerisin geri dönüp alışveriş merkezinin market kısmına girdim. Eh burada da epey bir zaman ve para harcayıp yine elim kolum dolu çıktım.
Yol boyu eşyaları eve nasıl taşıyacağımı düşünüp kendi kendime güldüm. Keşke Işıl geldiğinde alışveriş yapsaydım. Biraz söylenirdi ama olsun. İş yapmayı, eşya taşımayı pek sevmezdi canım kardeşim. Aklıma gelen kardeşimin görüntüleriyle gülmeye devam ettim. Kendimi bu alışverişi o geldiğinde yapsaydım vereceği tepkileri, söyleyeceği sözleri düşünüp bir de onun taklidini yaparken buldum. Acaba etraftan beni gören olmuş mudur? Deli damgası yememe ramak kalmıştı.
Bu düşüncelere kapılmış giderken kırmızı ışığa denk geldim. Yaya geçidinden geçen biri dikkatimi çekti. Tanıdık bir yüz. Unutmanın mümkün olmayacağı bir sima. Üniversite arkadaşım Tan'dan başkası değildi bu. Yüzüm uzun zamandır görmediğim arkadaşımı trafikte yakalamanın mutluluğuyla daha çok gülmeye başladı. Nereden nereye...
Kornaya basıp bana bakmasını sağladım. Önce tanımadı. Hatırlamaya bir yerlerden çıkarmaya çalıştığı, hafızasını yokladığı belliydi. Nihayet tanıyınca onun da yüzü güldü. El salladı. Bir dakika diye işaret edip ileriyi gösterip orada beklemesini istedim. Başını sallayıp dediğim kenara geçti. Arabayı park edip hızlıca indim. Hemen yanına koştum. Boynuna sarıldım.
Sıkıca sarılmaya devam ederken kahkahalarımız birbiriyle yarışıyordu. "Ya dünya küçüktür dedikleri bu olsa gerek. İnanamıyorum ya. Ne işin var burada?" dedi.
"Asıl senin ne işin var? Dur bakayım sana." Geriye çekilip hemen mutluluktan akan bir iki damla gözyaşımı silip ona bakmaya başladım. "Hiç değişmemişsin Tan. Yine bildiğim aynı hatırladığım Tan'sın. İnanamıyorum gerçekten." Gözleri neşeyle parıldadı. "Sen de aynısın, hiç değişmemişsin. Aynı bildiğim Gökçe."
"Ama itiraf et tanımadın beni." Gülmeye devam ettim.
"Yanlış gördüğümü düşündüm. Bir an bocaladım. Yoksa tanımadığımdan değil." Bir es verdikten sonra rüzgardan uçuşan saçlarımı geriye ittirip devam etti konuşmasına. "Vaktin var mı? Bir yerlerde oturup sohbet edelim ne dersin?" dedi.
"Tabii ki. Sizi öyle kolay bırakacağımı mı zannediyordunuz Tan Bey." Anında yan gülüşünü takındı.
"Tamam. Nereye gidelim Gökçe Hanım?"
"Ah Beyefendi zatıaliniz kabul ederse arabama buyurun. Ben sizi gideceğimiz yere kadar götüreyim." Şen kahkahasıyla olur dedi.
Arabayı park ettiğim yerden alıp sıkça gittiğim kafeye doğru sürmeye başladım. Aradaki mesafe çok değildi. Hemen mekâna gelmiştik. Bir yer bulup oturduktan sonra siparişlerimizi verdik. Ardından sohbetimize başladık. Geçmiş günlerden okuldaki arkadaşlarımızdan. Diğerlerinin neler yaptığını merak edip sordum. Bir müddet susup sadece birbirimizin yüzüne hasretle baktık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YİNE Mİ HÜSRAN? (Tamamlandı)
RomanceGökçe'nin hikayesidir bu. Lise sıralarında başlayıp 8 yıl süren bir aşk. Üniversiteye gitmeden verilen bir söz. Aileler arasında takılan bir nişan. Düğüne yakın terk ediliş... Gökçe ve Ceyhun liseden itibaren birliktedirler. Üniversiteyi bitirip...