18. Bölüm

115 25 31
                                        




"Her şey çok güzel olacak."

Bu cümle artık öyle hoşuma gidiyordu ki ne olursa ne düşünürsem her şey çok güzel olacak diye kendime içten içe telkin verir olmuştum.

Tan anlattı, konuştu ben dinledim. "Tanışma olacak önce. Sonra gün belirlenip gelip seni isteyeceğiz. Sonrasında da sırasıyla sözümüz, nişanımız, düğünümüz olacak. Ama öyle küçük bir şey bekleme. Dillere destan olacak. Gelinliğinle seni bu kapıdan alıp gideceğim. Sonrası çok büyük mutluluk sevgilim. Aklıma geldikçe heyecandan dilim tutuluyor sanki." Yanağımı okşayıp göz temasımızı kurdu.

"Bak tam şu kapıdan büyük bir heyecanla içeriye gireceğim. Gözlerim seni arayacak. Büyük ihtimalle Işıl seni odanda saklı tutacak. Bana engel olabilir mi? Kesinlikle hayır. Onun gönlünü edip açtıracağım kapıyı. Seni karşımda beni beklerken görünce delirmemek için aklıma mukayyet olacağım. Ne kadar güzel olduğunu söyleyeceğim. Gözlerim deli gibi kamaşacak. Sen de bana gülümseyeceksin. Belki utanıp başını yere eğeceksin. Ama ben buna izin vermeyip bana bakmanı isteyeceğim. Bal gözlerini benden ayırmamanı isteyeceğim. Kumral saçının zülüfleri omuzlarına dökülecek. Onlara dokunup öpeceğim. Sonra elimi sana uzatacağım. Sana hadi gel sonsuzluğumuz başlasın dediğimde sen elimi tutacaksın. Şu narin ellerini ben de öyle sıkı tutacağım ki asla bırakmayacağım. Eğer odadaki herkesi çıkarabilirsem ilk yapmak istediğim dudaklarını mühürlemek olacak. Zaten mühürlemiştim ama bu farklı bir mühür olacak. Eğer içimde ruhumdan sana aktaramadığım en ufak bir kırıntı kaldıysa düğün öncesi onu da akıtıp aşkımızı tam mühürlü yapacağım. Ardından el ele tutuşup beraberce ömürlük yaşamımıza adım atacağız. Rabbim seni benden hiç ayırmasın. Tüm benliğimle sana aitim güzellik. Şimdi de sonra da. Evvelim sen oldun, ahirim sensin."

Çok büyük duygu aşk yüklemesiydi bu. Cümlesini bitirince alt dudağımı dişlemeye başladım. Gözlerine baktım. Tatlı gülümsemesiyle bakıp elini yüzümde gezdirmeye başladı. Çenemden tutup bana yaklaştı öpmeye başladı. Ben de karşılıksız bırakmadım. Ellerim boynuna gitti. Parmaklarımı ensesinde birleştirdim. Benden güç alıp belime sarılıp beni kucağına çekti. Nefes almamız gereken ana kadar devam etti. Kalp atışlarımız oldukça hızlanmıştı. Biraz sakinleşmek için sarılı vaziyette durduk. Yüzüne baktım. Saçlarını okşamaya başladım. Gözleri kapandı. Tekrar açtığında gördüğüm o parıltılar muazzamdı. Her bir hissi ifade eden parıltılar. Bu aşk değil de ne? diye soruyordu ya. Ben buna sadece aşk diyemezdim. Bunun anlatımı izahı çok zordu...

"Aşkın Tan ve Gökçe hali çok yakışmadı mı sence de bize? Bence en çok bize yakıştı. Sevdanın her türlü rengine bulanmış gibiyiz. Biz güzel, çok güzeliz." O çukurlara birer öpücük bıraktım. Yetmeyeceğini düşünüp dudaklarıma tekrar yaklaştı.

"Gökçe!" bu uyarı sesinden sonra bildiğim tüm dualarımı etmeye başladım. Babam uyanmış, yetmemiş benim hala dışarıda olduğumu anlamış. Ah bir de yakalansaydık yerin dibine girerdim. Başımı Tan'ın göğsüne sakladım. Sanki öyle yapınca görülmeyecekmişim gibi. İkimiz de aynı anda sessizce kıkırdamaya başladık. Kendimi toparlayıp babam yanıma gelmeden önce cevap versem iyi olurdu. "Efendim baba."

"Saat geç olmadı mı kızım? Hala ne işin var bahçede?" Tan kulağıma fısıldamaya başlamıştı. 'Söylesene sevgilimin koynunda dinleniyor saklanıyorum diye. Onu öpücüklere boğdum da diyebilirsin. Kesinlikle kabul ederim. Seni yalancı çıkarmam. Evet beni aşk sarhoşu edip öpmelere doyamadı Rauf Bey derim. Belki baban hadi gel sen de içeriye gir bu gece burada kal der ha ne dersin?' bunları söyledikten sonra kalabileceğini sanıyorsa yanılıyordu. 'Seni hain. Çok beklersin!' dedim bir tane daha öptüm. "Hava çok güzeldi baba. Dalmış gitmişim."

YİNE Mİ HÜSRAN? (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin