Özel Bölüm 3

159 18 19
                                    




Şanslı günümde değildim. Rauf Bey beni görmüş karşıma dikilmişti. Mümkünatı olsa bakışlarıyla beni öldürecekti. Başımı önüme eğdim. "Baba."

"Ben seni tanımıyorum. O yüzden bana baba deme. Şimdi arkanı dönüp buradan gidecek kızımı rahat bırakacaksın. Seni evimin etrafında bir daha görmek istemiyorum. Ağzıma dolup gelen cümlelerim var. Söylemek zorunda bırakma beni."

"Gitmem baba. Gökçe'yle konuşmadan onu görmeden bir yere gitmem. Ne söylerseniz söyleyin. Ne yaparsanız yapın boynum kıldan ince. Ama beni buradan gönderemezsiniz." Tüm öfkesiyle baktı bana. Burnundan nefes verip "O zaman daha çok beklersin. Gökçe burada değil. Kızımı buradan gönderdim. Asla bulamayacaksın. Anladın mı? Asla! boşuna evimin etrafında dönme."

"Hayır. Gökçe burada. Hiçbir yere gitmedi."

"Gitti. Sana yalan mı söyleyeceğim! Sen kapımın önünde dönüp dolaşırken kızımı bu evde tutar mıyım sandın? Kızım yok anladın mı? Gitti."

"Baba. Yalvarırım söyle. Nereye gitti? Nereye gönderdin sevdiğimi? Allah aşkına yapma. Kurban olayım yapma. Bizi ayrı bırakma. Allah rızası için söyle baba!"

"Asla! bitti diyorum nesini anlamıyorsun. Bir daha karşıma çıkma. Kızımı arama. Gökçe yok artık. Bu konuşmayı bana bir kez daha yaptırtma!" dedi ve arkasını dönüp gitti.

Olmazdı. Olamazdı. Gökçe'm buradan gitmiş olamazdı. Yalan söylüyordu. Bir daha gelmeyeyim diye yalan konuşuyordu. Gerçeklik payı olursa ben nasıl dayanırdım. Ne yapardım. Asla yılmayacaktım. Gittiyse de onu bulana kadar durmayacaktım. Neresi olursa olsun bulacaktım. Gerekirse bana nerede olduğu söylenene kadar kapılarını aşındıracaktım. Vazgeçmeyecektim.

Günler geçmişti. Babasının söylediği sözden sonra otobüs firmalarının yolcu listesini bir şekilde ele geçirmiştim. Yoktu. Tüm uçuş seferlerini de araştırmış orada da ismini bulamamıştım. O zaman gitmemiş diye sevinmiştim. Ama görmem imkansızdı. Dışarıya çıkmadı. Bahçeye çıkmadı. Cama yaklaşmadı. Benim güzelliğim benim varlığımı hisseder, burada onu beklediğimi bilir en azından camdan bakardı. Ama yoktu.

Birkaç gece yine kapı önünde arbede yaşanmıştı. Yine karakolluk olmuştum. Komiser beni görünce "Vay çılgın aşık yine mi sen?" der olmuştu. Her defasında da karakola girdiğim gibi çıkıyordum. Yine soluğu sevgilimin evinin önünde alıyordum. Belki evde değil de amcaları ya da Halasındadır diye düşünüp onlara da gitmiştim. Tabii kapılar yüzüme kapanmıştı. Hiçbir yerde yoktu. O dakikalardan sonra Rauf Bey'in doğruyu söylediği anlayıp herkesin kapısının önüne bir gözcü yerleştirmiştim. Belki beni görmezlerse bir açık verirler diye düşünmüştüm.

Biz artık orada bir şey yapamayacağımıza kanaat getirip evimize dönmüştük. Annemler halime üzülüp tekrar konuşmak için Gökçelere gitmişlerdi. Döndüklerinde yüz ifadeleri çok kötüydü. Ellerine baktığımda gördüklerimle delirdim. İsteme törenimizde, sözde ve nişanda ona aldığımız kıyafetleri göndermişlerdi. Annemin elinde duran mücevher kutusunu gördüğümde aklımı yitirmiştim. Deli gibi etrafa saldırmaya başladım. Hayır bunu yaşıyor olamazdık. Ruh-u Revan'ım beni bırakamazdı. Kesinlikle olamazdı. Evde kırılmadık dökülmedik eşya bırakmamıştım. Sinir krizi geçiriyordum. En sonunda duvara attığım yumrukla orada bir göçük oluşturmuştum. Annem ve babam sakin olmam için beni durdurmaya çalışıyorlardı lakin üzerime deli gücü gelmiş gibiydim. Sinirim biraz geçtikten sonra yere dizlerimin üzerine çöküp ağlamaya başlamıştım. Bir müddet sonra ayağa kalkıp yüzüklerinin olduğu kutuyu elime aldım.

"Bu yüzükler ait olduğu yere geri dönecek. Ben sevgilimi bulup geri getireceğim. Bulduğum anda nikahı kıymazsam adam değilim. Bir kez daha elimden kayıp gitmesine müsaade etmeyeceğim. Bana yardım edecek misin baba?"

YİNE Mİ HÜSRAN? (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin