B.E.S
Benim kanım , kitapları yazmış ,resimleri çizmiş,hayatımı baştan yaratmıştı ve o kan bir beyaz kağıdın üzerindeki şekillenmiş onu var etmişti
kalbine kilit vurmuş kızın gözyaşları karıştı kanımla birlikte süzüldü gözlerinden...
Çaresizlik hav...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Lara kendini evine attı. Pencereden auistinin evine baktı. Hiçbir değişiklik yoktu görünüşe bakılırsa. Asıl değişiklik laranın kalbindeydi. Austinin yokluğunun acısı gün geçtikçe azalmak yerine daha da alevleniyor sarıyordu kalbini. Usulca koltuğuna oturdu. Ellerini koltukta gezdirirken gözlerini kapattı. Süzüldü anılar zihnine gülümseyerek açtı gözlerini. Bal rengine dönüşmüş gözleri parlıyordu. "Hmmm korku filmimi izlesek fırsattan istifade azcık oynaşırım" "yaa öküz ne kadar fesat bir şey oldun sen böyle" "bak ya öyle mi olmuşum gel bakim sen buraya" .. "ya austin duurr karnım ağrıdı nefes alamıyorum" "demek nefesini kesiyorum" "hı hı hemde nasıl" .... Lara kendine geldiğinde gülümsemesi silindi dudaklarından sürekli anılarını hatırlatarak kendine daha çok acı çektiriyordu ama bu acı onun intikam ateşini canlı tutuyordu. "Neden" diye fısıldadı. "Sadece basit huzurlu bir hayat yaşayabilirdim neden bu yük omuzlarımda" diye fısıldadı. O an arkasından gelen bir sesle sıçradı. Arkasını döndüğünde kimseyi göremedi. Sanki kulaklarında yankılanıyordu. "Karanlığın seni kontrol etmesine izin verme lara!" Lara etrafına telaşla bakınmaya başladı. Kulaklarındaki ses gittikçe sanrıya dönüşüyor ve artıyordu. Yere çöktü. "Sus!" Diye bağırdı. Kafasını iki eline alarak kulaklarını kapattı. Birden kesildiğinde yavaşça kaldırdı kafasını bu neydi böyle diye düşündü. Dayanamıyordu artık. Ölmek istiyordu. Kurtulmak istiyordu. Bir hışımla evden çıkıp arabasına atladı. Austinin götürdüğü uçuruma geldi ve kenarına koştu. Esen rüzgar saçlarını savururken gördüğü bir öngörüyü hatırladı. Yine burdaydı ve aşağı atlıyordu. "Demek ki o an bu anmış geleceği görmek ne kadar kötüymüş" dedi kendi kendine bir adım daha attı ve aşağıya baktı. Ölmeyeceğini biliyordu ama acı çektirmek istiyordu kendine arkasını dönüp kendini uçurumdan aşağı bıraktı. Ağzından kanlar gelirken gülümsedi. Vücudundaki acıyla birlikte gözlerini yumdu...
Gözlerimi açtığımda kendi yatağımdaydım. Şaşkınlıkla doğruldum. Kim getirmişti beni buraya. Kalkıp aynaya baktım yüzümde kurumuş kanlar vardı. Fakat hiçbir yara yoktu. Duşa girdim. Oturup düşünmeye başladım. Kim getirmiş olabilirdi ki. Leonardo denen şerefsize ulaşmam gerekiyordu artık. Tek öğrenmek istediğim şey nedeniydi. Ne istemişti bizden. Okuldan bir şeyler öğrenebilirdim. Üstümü değiştirip hızla çıktım
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Blake'in odasına daldım. Beni gördüğünde hemen ayağa kalktı. "Lara?" "Lafı uzatmayacağım leonardo wincent kim!" Blake hışımla yanıma geldi. "Sen bu ismi nerden duydun" diyerek üzerime yürüdü. Beynime sıçrayan sinirle omzundan ittirdim. Masaya uçan blake'in yanında gidip tek elimde yakasından tutup kaldırdım. "Sana kim dedim" yakasını bıraktığımda üstünü düzeltip kalktı. "Bak boyunu aşan şeylerle uğraşıyorsun seni anlıyorum hala austinin acısını..." "sakın onun adını ağzına alma! Sakın" "kendile gel artık lara! Şu haline bir bak sen bu dünyaya barış için gönderildin anlıyor musun! Savaş için değil!" Yüzümü buruşturdum ne barışından bahsediyordu bu "ne diyosun sen.. gönderildin de ne demek" "lara bunların hepsini anlatacağım sadece sakin ol ve artık kendine gel kontrol et kendini" başımı dikleştirdim. "Ben kendimi gayet kontrol edebiliyorum" umutsuzca başını salladı. "Hayır edemiyorsun neler yaptığına bir bak tüm bir kasabayı yok etmişsin bu soyumuz için ne kadar tehlikeli haberin var mı senin. İntikam istiyorsun karanlığa doğru çekiliyorsun söylesene ne kadar sıklıkla öngörü görüyorsun" kafamı yere eğdim. "Ne alakası var şimdi öng..." "ne sıklıkla lara?" Of çektim. "Her gün" "al işte" ellerini saçlarına geçirdi. "Bir fut güçlerini bu kadar sıklıkla kullanamaz anladın mı hem kendine hemde dünyanın düzenine zarar verirsin. Öngörü sadece seni ihtiyaç olduğunda bulur. Dünya için olur kendi çıkarların için değil!" "N-nasıl yani blake hiçbir şey anlayamıyorum" "gelecek tehlikeli lara bizler doğayı düzenli tutmakla mükellefiz. Eğer gücünü kontrol edemezsen aklını yitirirsin. Kanunlar buna izin vermez. Aksi takdirde düzen bozulur nizam kalmaz. Ve lara şu an türünün tek örneği sensin bunun ne kadar önemli olduğunun farkına var artık sen bir amaç için saklanmış ve şimdi de bir amaç için yaşayan bir tohumsun" kaşlarımı çatıp sandalyeye çöktüm. Tüm bunlar ne demek oluyordu. "Yüzyıllardır süren savaşlarımız var magler ve futlar arasında magler doğanın kanunlarını yazan onları yönetenlerdir. Yardımcılardır. Bu savaş iki türün birbirine üstünlük kurmasından çıktı ve sonunda da dark future türü tamamen yok oldu. Fakat bir efsane vardı. Zamanı geldiğinde yeşermesi için dünyaya bırakılmış gizemli bir tohum yüreklerinde ışığı taşıyan bir mag ve fut ışıklarından kalan zerrelerden bir tohum yarattılar. Sen ortaya çıkana kadar sadece bir efsaneydi fakat şimdi karşımda duruyorsun. Eğer sende yok olursan lara dünyanın sonu gelir. Şimdi anlıyor musun." Kafamı salladım aklımda bir sürü soru işareti vardı. "Peki.. austin" dedim ve bir damla gözyaşı düştü gözümden. "Leonardo.. onu öldüren o" blake şaşkınlıkla gözlerini açtı. "Hiç iyi şeyler olmayacak" diyip o da kendi koltuğuna oturdu. "Leonardo karanlık tarafın kralı ve bir mag. savaşı başlatanda kendisi.. onun seni asla bulmaması lazım lara ki bu mümkün değil auistini öldürdü çünkü senin yapabileceklerini görmek istedi. Senin içinde bir ateş yakmak istedi." Olumsuzca kafamı salladım. "Ölmek istiyorum" diye fısıldadım. Blake yanıma gelip ellerimi tuttu. "Ölemezsin ölmeyeceksin savaşacaksın... yalnız değilsin seni izleyen öldürülmüş futlar var. Onlar senin yanında seni bu zamana kadar korudular korumaya da devam edecekler içlerindeki intikam ateşi hiç sönmedi onu sen söndüreceksin" "ben yapamam blake kendimi çok güçsüz hissediyorum yanımda austin olmadan ben bir hiçim beş yıl geçti. Fakat her şey gözümde o kadar canlı o kadar yeniymiş gibi ki. Her gün o günü tekrar yaşayarak uyanıyorum. Hiç çıkmıyor aklımdan" blake kafasını eğdi. Çok yorulmuştum artık. Hiçbir şey hissetmiyordum öfkeden başka. Öfke intikam duygusu kaplamıştı bedenimi. "Şimdi ne olacak" diye sordum. "Seni aydınlık tarafa göndericem orda eğitim alacaksın tamam mı zihin konusundan ustalaşacaksın" "aydınlık taraf?" Diye sordum kaşlarımı çatarak "orda magler yaşar tabi birde karanlık taraf var ama oraya tek başına geçemezsin ki zaten gücün buna yetmez" kafamı salladım. "Hemen yapalım" "acele etme ilk önce bir kaç kişiyi buraya çağırmam lazım evine git göze batma" kafamı sallayıp çıktım. evin yolunu tuttum. Evime girecekken austinin evini gördüm ve oraya yöneldim. Kapıyı açıp içeri girdim. Her yer toz içinde berbat bir haldeydi. Komidinin üzerinde duran fotoğrafımızı elime aldım. Çerçevenin içinden çıkarıp baktım. Ne kadar zaman olmuştu onun kokusunu duymayalı dokunmayalı. Sesini bile unutacak gibi oluyordum bazen fotoğraflar olmasa belki yüzünü de... fotoğrafı çerçeveye geri koydum. Gözyaşlarıma hakim olamazken odamıza çıktım. Yatağa oturdum siyah saten nevresimde gezdirdim ellerimi. "Çok özledim seni" diye fısıldadım kendi kendime gözlerimi kapattım. Açtığımda auistin yanımdaydı. Gülümsedim. "Bende seni çok özledim deniz gözlüm" kafamı eğip baktım. "Biliyorum gerçek değilsin ama sesini duymayı özlemişim" auistin elini yanağıma götürüp okşadı. " yanındayım tam kalbinde.." gözlerim tekrar kapattım. Açtığımda her zaman olduğu gibi gitmişti. Böyle anlarda öyle büyük bir boşluğa düşüyordum ki. Pencereye yaklaşıp tam tepede olan dolunaya baktım. Işığı gözlerimden süzülüyordu içime. "Çok yakında alacağım seni" diye bir fısıltı duyduğumda korkuyla arkamı döndüm. Yatakta oturmuş siyahlarla kaplı biri vardı. "Sen kimsin!" Ayağa kalkıp yanıma yaklaştı o yaklaştıkça bende geriye gitmeye başladım. Belimde olan kazığa gitti elim. Yüzü gözükmüyordu. "Sana kimsin dedim!" Kafasını kaldırıp tam gözlerimin içine baktığımda donup kaldım. Tanıdık bir şeyler vardı sanki gözlerinde. Simsiyah gözleri içine çekiyordu beni. Ayıramıyordum. Kafamı çeviremiyordum. Dilim tutulmuş gibi dikiliyordum öylece. "Yakında benim olacaksın" diye tekrar fısıldadı. Ona doğru adımladım istemsizce bedenimi kontrol edemiyordum. Birden bir boşluğa düştüm. Gözlerimi kırpıştırıp etrafa baktım yoktu. Öngörü mü gördüm acaba sanki ben ben değildim. Ruhum bedenimden çıkmış gibiydi. Az önce ne olmuştu. Sanırım blake haklıydı. Kendimi ve öngörülerimi kontrol edemiyor ve iyice aklımı kaçırıyordum. Bir an önce dediği yere gidip kendime gelmeliydim. Yatağa uzandım ve Auistinin hayaliyle uykuya daldım...