/ seni sevmeyi ağır ödüyorum /
- Korkular bir çok şeyden üstün gelebiliyordu. İnsanın başına açabileceği, en büyük felaketlerin ardından doğan o rahatsız edici his çok korkunçtu. Bazen bilinçsizce yapardı insanoğlu. Bazende bile bile ateşe adım atardı. Yanmayı severdi. Tatlı gelirdi, ilk başlarda. Sonra ise ağızda acı bir tad bırakır gibi olurdu. Yutkunmakta zorlanır, kusma isteği artardı. Asıl pişmanlık işte o an içine doğardı. Her şey için geç olduğunu anlasalarda, geri dönüşü olmadığından sessiz kalırdı insanoğlu. Belki de bu sessizlik, küçük kıyametlerden önceki en büyük belirtiydi.Sırlar dolu bir günlük düşünün. İçine yıllar boyu yazılan, milyonlarca anı..
Kimisinin üzüntüsü, kimisinin sevinci hakim. Daha çok sıkıntılı anlarda kaleme alınan, insanoğlunun içini yaka yaka yazıya dökülen binbir türlü sözler misali. Ne çok zordu, acıyı dile dökmek. Ne çok zordu, sizin acınızı görmeyene saatler boyu dil dökerek anlatmak..
bu yüzden bazı şeyler gizli kalmalıydı işte. Gerektiği zaman insan acısını bile bağrına basmalıydı. Bazı şeyleri dile dökmenin pekte işe yaramadığını size bin tane örnekle verebilirdik aslında. Ama en büyük örnekleri yaşamıyor muyduk zaten?
Her birimiz ayrı şeylerle sınanmıyor muyduk?Acılarımız birdi.
Sadece herkes birbirine gözünü, kulağını kapatıyordu. Gitmek isteyen gidiyordu. Çaba göstermeyen kaçıyordu. Yapmak isteyen, eninde sonunda yapıyordu. Bazı şeyleri kontrol edemiyorduk. Edemeyizde.
İnsan insanı kontrol edemiyordu. Herkes birbirinin üstünden baskı uygulayarak, bir şeyler yapmaya hatta yaptırmaya çalışıyordu. İnsanlık bu kadar ucuz bir hale gelmişti. Bu kadar değersizleşmişti, her bir beden.
Değersizleşen bir diğer kişi kimdi? Ezel mi? Ömer mi?
Kimdi?
Onların hayatında kim daha değersizdi? Kim daha çok acı çekmişti? Kim daha çok çabalamıştı? Kimin acısı ortaktı?Kim daha çok sır saklıyordu?
Birbirine kuşkuyla bakan çift, aslında ne çok şeyi gizlediklerini biliyordu. Birbirlerini ölümüne sevselerde ortada bir çok sır vardı. Bu sırlarla baş etmek ikisini de yormuştu. Hangi birine yetişeceklerdi ki?
Ezel öyle bir koşmuştu ki, ne ara konağa gelmişti o da anlamamıştı. Kalbi ağzında atıyordu sanki. Ömerde kalbinin sesini duyuyor muydu? Pek ala duyuyor gibiydi! Birbirlerine sadece bakıyorlar ve biri diğerinden itiraf bekliyor gibiydi. İlk hangisi bir adım atacaktı? İlk hangisi konuşacaktı? Ömer arkasını dönünce ezel de bir kaç adım atmıştı. Büyük ihtimalle kocası, odaya geçiyordu. Sessiz adımlarla kocasının peşinden ilerledi. İkisi de odaya girdiğinde oldukça sessizlerdi. Ezel ellerini kucağına çekmiş, parmaklarıyla oynuyordu. Başını eğmiş, dudaklarını kemiriyordu. İçi içini yiyordu adeta.
"Konuşmayacak mısın?"
Ezel başını kaldırmıştı. Kocasıyla göz göze geldiğinde ise yutkunmuştu. Hayır dercesine sallamıştı başını iki yana. Ne diyebilirdi ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐊𝐀𝐑𝐀 𝐓𝐎𝐏𝐑𝐀𝐊𝐋𝐀𝐑𝐈𝐍 𝐄𝐙𝐄𝐋İ
ChickLit"Ben ezeli aldım. Götü yiyen, gelsin alsın benden!" Bir dava nelere sebep olabilirdi ki? Ama bir kan davası her şeye sebep olurdu. "Hepiniz duyun, bilin ki, bundan böyle.."dedi ve tekrardan salondaki herkese teker teker baktı. Aziz ağa bile bir an...