25.

274 17 3
                                    

Karanlıktan korkar mısınız? Dürüst olun ama.

Ben sanırım korkuyorum. Karanlıktan değil, karanlığın içinde kaybolmaktan.
Karanlığa hapsolmaktan. Karanlık olmaktan korkuyorum.

Ve şuan bilmediğim bir noktadayım. Her yer çok karanlık. Hiç bir ses yok-başımda öten aletler dışında-hiç bir şey hissetmiyorum.

Dediğim gibi nerede olduğumu bilmiyorum. Ve ben kaybolmaktan da korkuyorum.

Gözümü açamıyorum, sanki göz kapağıma ağırlık koymuşlar gibi.

Konuşamıyorum, sanki ağzımı mühürlemişler gibi.

Hareket edemiyorum, sanki beni buraya sabitlemişler gibi.

Öldüğümü hissediyorum, sanki hiç yaşamamış gibi.

Ve yaşadığımı hissediyorum, sanki hiç ölmeyecekmiş gibi.

Beynimin içi allak bullak olmuştu. Neler olduğuna dair hiç bir fikrim yoktu.

Bir ses duydum. Kapı açılma sesi ve ardından kapanma sesi.

Biri vardı yanımda. Derin bir nefes aldı, çok derin bir nefes. Sanki içinde bir şey vardı, halledemediği bir şey.

Bir sandalye çekilme sesi, tam yanımda. Tekrardan nefes alma sesi ve yavaşça geri verme. Neler oluyordu hiç anlamıyordum, bir el hissettim elimin üstünde. Okşadı elimi. Ağlıyordu, sessiz sakin ağlıyordu. Kimse duysun istemiyordu anlaşılan. Peki kimdi bu insan teşhisi koyulan varlık.

Duyuyordum, hissediyordum ama belli edemiyordum. Ne olmuştu?

En son ne yaşanmıştı? Neden bu haldeydim? Diğerleri nerdeydi? Onlara bir şey olmuş muydu? Biz ne yaşamıştık?

Tam o sıra bir konuşma sesi duydum. Boğuk bir ses. Ağlamaktan harap olmuştu.

" Güzelim, özür dilerim. Ne olur gitme. Bana kızgınken gitmeni istemiyorum. Gerçekten özür dilerim. Ne kadar özür dilemem gerekiyor bilmiyorum ama özürle de geçmeyeceğini biliyorum. Uyan lütfen. Beni bu vicdan azabıyla yalnız bırakma. Sadece endişelenmiştim senin için. Çünkü... Çünkü kardeşim gibisin. Kuzen, kardeş yarısıdır. Beni affet. Beni affetmeden gitme."

Tuna'ydı. Bu Tuna'ydı. O ağlıyordu. O üzülüyordu. Ağlama diyemedim. Ben uyanığım seni duyuyorum diyemedim.

Sonra daha ince bir ses duydum.

" Beş dakikanız doldu. Hastayı lütfen yalnız bırakalım." Hemşireydi.

Tuna burnunu çekti ve ardından elimin tersini öpüp çıktı.

Zaman geçti.

Saniyeler geçti, dakikalar geçti hatta saatler geçti ama başka bir ses duymadım.

Ama bu süre zarfında bir ışık gördüm. Beyaz ışık sanki beni kendine çekiyordu.
Önümde tek bir ışık vardı ve beni içine çekiyordu.

Oraya gitmek istiyordum ama sanki biri beni tutuyordu.

Biri kollarımdan tutup bana engel oluyordu. Gitmeme engel oluyordu.

Tekrar kapı açılma ve kapanma sesi.

Tekrar ağlama ve hıçkırık sesi.

Annem gelmişti. Ardından Eren girdi ve bir kaç kişi daha.

Beni en çok şaşırtan ise Batu ve Kerem'di. Evet onların da sesini duymuştum.

Tekrar beyaz ışığı gördüm. Ama bunun yanında sesler de vardı. Sesleri anlayamadım.

Beyaz ışık çekti beni içine. İçinde kaybolmak istiyordum. Öyle güzel gözüküyordu gözümde.

İşte tam o sıra üstümdeki bütün ağırlık kalktı. Tam o sıra açabildim gözlerimi. Etrafıma baktım.

Beyaz tavan gözlerimin önüne serildiğinde bağrış sesleri duydum.

Bakışlarımı o yöne çevirdiğimde annemi gördüm. Yanında benim yanıma gelenler de vardı.

Ayrıca Selim, Sinem ve Kaan'da oradaydı. İyi gibilerdi.

Doktor olduğunu düşündüğüm bir adam girdi odaya.

Baktı bana ve gülümsedi.

Kontrollerimi yaptı. Bana iyi olduğumu ve oldukça güçlü olduğumu da söyledi.

Ardından yanında olan hemşireler takılan serumu yenilediler ve odadan çıktılar.

Odaya kimsenin girmesine izin vermediler.

Bir az sonrada tekrar gözlerimi kapatıp uyuya kalmıştım.

Ben iyiydim peki ya diğerleri nasıldı.

Selim, Sinem ve Kaan dışındaki kimseyi görmemiştim.

Onlar iyi miydi?

...

Son.
Bu bölümü kısa yapmak zorunda kaldım kusura bakmayın. Uzun zamandır bölüm yazamadım.

Sınavıma çok az bir gün kaldı. Sayılı günler diyebilirim.

O yüzden kesin ve net bir şekilde bölüm atmayacağım. Bunun için tekrardan kusura bakmayın.

Umarım beğenmişsinizdir. Görüşmek üzere.

Düşman Sınıflar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin