3. Bölüm

3.1K 107 10
                                    

Ayrılık Rüzgarı - Müslüm Gürses

İyi okumalar.. 💚💚

Gaza basmamla hızlıca yol almam birlikte oldu. Biraz geç kaldığım için hızlı davranmam gerekiyordu.

Adliyenin önünde durduğumda hemen inip, arabamı kilitleyerek yürümeye başladım. Merdivenleri hızla çıkarak mahkemenin yapılacağı kata geldim. Tabii düğünümüzdekinden bile daha çok süslenmiş Nejla teyzeyi -Fatih'in annesi- görmek beklediğim bir şey değildi. Oğlu hiç evlenmesini istemediği gelini ile boşanacaktı, bir taraflarına kına da yakardı artık.

Derin bir nefes alarak, yanlarına adımlamak durumunda kaldım. O sırada Fatih'in beni fark etmesiyle gözlerimiz bir birine kenetlendi. Tam o an bunların hiç yaşanmamış olmasını diledim. Ne olurdu ki sanki tüm bunlar yaşanmamış olsaydı. Biz yine üniversite son sınıfta ilk tanıştığımız zamanlardaki kadar mutlu olsaydık... Ya da o annesi her ne derse desin umursamayıp beni teselli eden Fatih olsaydı yine...

Annesi beni farketmesiyle, hemen oğluyla konuşmaya başlayıp göz  temasımızı kesti. Tam da ondan beklenecek hareket. Onlara yaklaşmamla annesinin beni alayla süzüp "Bizde gelmeyeceksin diye çok korktuk" demesi bir oldu.  Tabi benimde göz devirmemek için kendimle verdiğim savaş.. Fatih annesine ters bir bakış attı. Ama o bakışın ne benim ne de annesinin üzerinde bir tesiri olduğunu söyleyemezdim. İş işten geçmişti artık.

Mahkeme salonundan adımızın seslenilmesiyle gözlerimiz görevliyi buldu. "Zeynep Mavi" son kez... Birisinin ağzından duyduğum bu soyad. Az sonra Zeynep Mavi olarak girdiğim bu salondan Zeynep Çelik olarak çıkacaktım.

Kadınlar genelde evlendiği kişinin soyadını almak istemez. Soyadının yanına ekletir ve kullanmaz.
Ama bizde öyle olmamıştı. Beni doğurduktan sonra bakmayıp yetimhaneye bırakan insanların soyadından bana neydi ki zaten. Hep nefret etmiştim soyadımdan. Bu yüzden evlenirken de seve seve almıştım Fatih'in soyadını...

Nejla Teyze oğlunu koluna takarak salına salına önden girdi mahkeme salonuna. Arkalarındada ben ve ne zaman geldiğini bile bilmediğim avukatım. Herkes yerlerine geçti. Ve hakim konuşmaya başladı. Her ne kadar kendimi bu ana hazırlamaya çalışmış olsam da bu anın gerçekliğini sorguladım o an. Bütün konuşulanlar kulaklarıma bir uğultu olarak işliyordu. Ve yine ve yine nasıl bu hale gelebildiğimizi sorgularken buldum kendimi.

Düşüncelerimden sıyrılabildiğimde hakimin Fatih'in avukatına söz hakkı tanıdığını farkettim. "Müvekkilim son kararı eşine bırakıyor" diye tamamladı sözlerini. Bütün gözlerin bana dönmesiyle neye uğradığımı şaşırdım. Davayı açan o değilmiydi? Ne diye böyle yapmıştı ki şimdi.

Düşündüm. Boşanmak istiyormuydum? Hayır. Peki bunu söyleyip herşeyi göze alarak yeniden başlamaya cesaretim var mıydı? Hayır. Tam o an Fatih'e kaydı bakışlarım, bir zamanlar istediğim gibi dokunabildiğim uzun saçları kısaydı artık. Mavileri artık o eski sıcaklığıyla bakmıyordu sanki. Uzun uzun baktım gözlerine her ne kadar kabul etmesemde içten içe vermek istediğim o cevabı aradım gözlerinde. Bana cesaret olacak bir duygu kırıntısı... Ama yoktu. Yoktu işte.

O şekilde ne kadar zaman geçti hiçbir fikrim yoktu. Ama sonrasında hakim benden umudunu kesmiş olacaktı ki o tok ses boş salonda yankılandı. Hakim konuşmaya başladı. "Karar!; Sanıkların dava konusunda kafaları karışık olduğu, net olarak karar verememiş oldukları gerekçesi doğrultusunda davanın iki hafta sonraya yani 16 Nisan 2023 tarihine ertelenmesine karar verilmiştir. "

Duyduğum tarihle hayat bana daha ne kadar kıçıyla gülecek diye düşünmeye başladım. Hayatım boyunca kendimi, doğum gününde sevdiği adamdan boşanmış bir kadın olarak bileceğim. Keşke dedim o an. Keşke bugün boşansaydık. Doğum günümde değil...

Tekrar koridora çıktığımızda, Nejla teyzenin Fatih'e söylenmelerini duyuyordum.

Onlara son bir kez bile bakmadan geçip gidecektim ki. Annesi kolumdan tutup durdurarak "Neden yapıyorsun ya bunu bitirseydin ya artık şu işi! Kurtarsaydın ya oğlumu kendinden. Sırf beni, oğlumu üzmek için yapıyorsun bunları!" Ne demişti o! Kim kimi üzüyormuş pardon "Ya senin ağzından çıkanı kulağın duyuyormu ya, kimin kimi üzdüğünü görmen için kendimi öldürmem falan mı gerekiyor?" Buraya kadar güçlü çıkan sesim bundan sonrasında güçsüzleşmişti,"Ya siz, ne halde olduğumu görmüyor musunuz ya! Nasıl gözüküyorum oradan bakınca anlamıyorum ki! Açtırdın işte sonunda oğluna davayı. Açtınız yani! Yok kararı bana bırakıyorlarmışta bilmem ne? Daha ne kadar canımı yakabilirsiniz diye test mi ediyorsunuz ne yapıyorsunuz!" Bundan sonrası bir fısıltı gibi dökülmüştü dudaklarımdan, "Yeter artık tamam mı? Yeter. Tamam kabul, siz kazandınız, ben kaybettim. Pes ediyorum artık, ama ne olursunuz yapmayın daha fazla dayanacak  gücüm kalmadı..." Ne zaman akmaya başladığını anlamadığım göz yaşlarımı sildim ellerimle hızlıca. "Bir tek oğlun vardı tamam mı? Birtek o vardı. Senin hayatın o kadar kalabalıkken, seni seven o kadar insan varken benim hayatımda birtek o vardı. Evlendiğimizden beri bir gün, bir gün ya tek bir gün! Gün yüzü göstermedin bana! Tamam dedim hep,  kafamda seni aklamaya çalıştım 'kadının tek çocuğu' dedim. 'Ben anne değilim onu anlayamıyorumdur' dedim. Hep haklı çıkardım ben seni kafamda! Ama ben tüm bunları yaparken, sen ne yaptın? Hiçbir şey! bir kere bile sevmeye çalışmadın beni, düşman oldun bana! Ben sana ne yaptım onu da anlamıyorum ki..." Son sözlerimi de söyleyip buradan uzaklaşacaktım. "Ama sen kazandın Nejla Teyze, senin yanın o kadar kalabalıkken benim sahip olduğum tek kişiyi de aldın benden. Hatta doğum günümde alacaksın.. Çalışmalara başla hemen, o hazırda beklettiğin gelin adaylarından birini seç hızlıca malum; iki haftaya düğün var anca yetişirsiniz... Benim doğuramadığım torununu da doğurur sana!"

Bu konuşma bir anda nereden çıktı hiç ama hiç anlamadım,  tek anladığım hayatımda hiç bu kadar dolmadığım. Konuşmanın etkisiyle bir kuş kadar hafiflemişken, aynı zamanda sırtıma başka yükler binmiş gibi hissettim. Konuşmanın başından beri hiç bakmadığım Fatih'e ilk ve son kez bir bakış atıp, arkamı döndüm.

Bakışlarında gördüğüm neydi? O kadar çok duygu görmüştüm ki tek bir şey söylemek mümkün değil di. Hızla uzaklaşırken arkamdan seslenişini duydum. Bir an gerçekten beni durdurup sarılacak, bu kabus bitecek sandım. Ama salak kafam işte.

Bilin bakalım kim ona engel oldu! Tabi ki annesi! Çok şaşırdık!

Kendi kendime göz devirerek adliyeden çıkıp hızla arabama bindim. Arabama binmemle önce bir hıçkırık döküldü dudaklarımdan sonra bir tane daha, bir tane daha ve bir tane daha...

Evet bir aydır per perişan haldeydim belki, ama hiç bu derece omuzlarım sarsıla sarsıla bu denli ağlamadım. Benimde bir taşma noktam vardı işte. Burama kadar gelmişti artık. Çok fazla dolmuştum. Çok...

Orada belki 10-15 dakika hüngür hüngür ağladım.

Bir omuz aradım belki ağlayacak, yada ne bileyim işte bir mendil verecek birini belki de..
Yalnızdım ama işte yine..
Hakettiğim gibi..
26 yıllık hayatımda ilk kez hayatımın son 2 yılında yalnız olmadığımı hissetmiştim. Ama işte ben buna layık değilmişim.



Evet... Ne düşünüyorsunuz bilmiyorum ama Zeynep'in  böyle bir konuşma yapması aklımda yoktu.

Ama aslında kişiliğini tamda bu bölümde yansıttı. İnşallah sevmişsinizdir.

Sizce iki hafta sonra boşanacaklar mı?

Ya da ne olacak gelecek bölüm de?

Böyle işte ben çok sevdim bu bölümü. He bu arada tekrar ve tekrar söylüyorum, lütfen bana destek verin... Etkileşim istiyorum sizden çok birşey istemiyorum.

Sevgiyle kalın 💜

Sil Baştan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin