4

1.8K 12 0
                                    

   Kalbim deli gibi çarpıyordu. Asansör birinci kata ulaştı ve kapılar iki yana açılır açılmaz  kendimi, sendeleyerek
ama neyse ki kusursuz kumtaşı zemine kapaklanmadan, dışarı attım.

   Geniş cam kapılara koştum ve bir an sonra, Seattle'ın insanı dinçleştiren, arındıran nemli havasında özgürdüm. Yüzümü havaya kaldırarak serin ve tazeleyici yağmuru kucakladım.

   Gözlerimi yumdum ve derin, arındırıcı bir nefes alarak kendimi dengemden
geriye kalanları toparlamaya zorladım.
Hiçbir erkek beni Christian Grey'in etkilediği gibi etkilememişti ve nedenini kavramakta zorlanıyordum.

   Görünüşü yüzünden miydi?
Ya da zenginliği? Ya da gücü? Akıl dışı tepkimi anlamıyordum. Derin
bir oh çektim. Tanrı aşkına, bütün bunlar neyin nesiydi? Binanın çelik sütunlarından birine yaslandım ve sakinleşmek, aklımı başıma toplamak için cesurca bir girişimde bulundum. Kafamı salladım. Neydi bu? Kalbim, düzenli ritmine dönüyordu ve yeniden normal nefesler almaya başlayınca, arabaya doğru harekete geçtim.
Şehir sınırını arkamda bırakırken, röportajı zihnimde canlandırdıkça
kendimi aptal ve mahcup hissetmeye başlamıştım. Hayal ürünü bir şeye aşırı tepki verdiğim kesindi. Tamam, çok çekici, kendinden emin, hükmedici, kendiyle barışıktı ama diğer yandan küstahtı ve kusursuz tavırlarına rağmen despot ve soğuktu. Pekâlâ, yüzeyde öyleydi. Belkemiğimden aşağı istem dışı bir ürperti indi.

    Küstah olabilirdi, ama olmaya hakkı vardı; öylesine genç bir yaşta o kadar
çok şey başarmıştı ki.
Aptal insana tahammülü yoktu, ama neden olacaktı ki? Kate'in bana kısa bir biyografi vermemiş olmasına bir
kez daha sinir oldum.
  Interstate 5'e doğru yol alırken, aklım bambaşka yerlerdeydi. Bir insanı başarıya bu denli güdüleyen şeyin ne olabileceği konusunda gerçek anlamda kafam karışmıştı. Cevaplarının bir kısmı, sanki aklında gizli bir plan varmış gibi, şifreliydi.

    Ya Kate'in soruları? Ufff!
Evlat edinilme konusu ve ona gey olup olmadığını sormak! Ürperdim. Bunu söylediğime inanamıyordum. Yer yarılıp beni yutsaydı keşke! Gelecekte o soru aklıma ne zaman gelse, utançla sinecektim. Lanet olası Katherine Kavanagh! Hız kadranına göz attım. Arabayı her zamankinden daha temkinli kullanıyordum. Ve bunun, bana dik dik bakan delici gri gözler
ve arabayı dikkatli kullanmamı söyleyen sert sesin anısı yüzünden
olduğunu biliyordum.
   Kafamı sallarken, Grey'in olduğundan iki kat yaşlı bir adam gibi davrandığını fark ettim. Kendimi, Unut şunu, Aaron, diye azarladım.
  Sonuç olarak çok ilginç bir tecrübe olduğuna, ama takılıp kalmamam gerektiğine karar verdim. Arkanda bırak. Onu tekrar görmem gerekmiyordu. Bu düşünce beni daha o anda neşelendirmişti. Stereo tuşuna bastim, sesi iyice açtım ve arkama yaslanıp hız pedalına asılırken,
gümbürdeyen indie rock parçasını dinledim. Interstate 5'e sapınca,
istediğim kadar hızlı gidebildiğimi fark ettim.
  WSU'nun Vancouver kampüsüne yakın, iki katlı dairelerden oluşan küçük bir sitede oturuyordum. Şanslıydım, Kate'in ailesi bu evi onun için satın almıştı ve üç kuruş kira ödüyordum. Dört yıldır evim burasıydı. Arabayı evin önüne park ederken, Kate'in olanları harfi harfine aktarmamı isteyeceğini biliyordum; üstelik inatçının tekiydi. Neyse, en azından dijital kayıt cihazı vardı. Röportajda söylenenlerin dışında çok fazla ayrıntıya girmek zorunda
kalmayacağımı umuyordum.

  "Aaron! Döndün demek!" Kate oturma bölümümüzde, etrafı kitaplarla çevrili halde oturuyordu. Finallere çalıştığı her halinden belliydi. Üzerinde hâlâ, erkek arkadaşlarıyla ayrılık sonrasına, çeşitli hastalıklara ve genel depresyon hallerine sakladığı, şirin tavşancık desenli, pembe pazen pijaması vardı.

  Ayağa fırladı ve bana sımsıkı sarıldı.
"Endişelenmeye başlıyordum. Daha erken dönersin diye bekliyordum."

  “Ah, röportajın süresine göre, hızlı olduğumu sanıyordum."

   Dijital kayıt cihazını ona doğru salladım.
"Aaron, bunu yaptığın için çok teşekkür ederim. Sana borçluyum, biliyorum. Nasıldı? Nasıl biriydi?" Ah, hayır, işte başlıyoruz:

   Katherine Kavanagh Sorgusu.
Sorusunu cevaplarken kıvranıyordum. Ne diyebilirdim?
“Bittiği ve onu bir daha görmek zorunda olmadığım için seviniyorum.

   Bayağı sinir bozucuydu, bilirsin." Omuz silktim. "Fazla dikkatli, hatta yoğun ve genç. Gerçekten genç."

  Kate bana masum gözlerle bakıyordu. Kaşlarımı çattım.
"Masum masum bakma. Neden bana biyografisini vermedin?

  En temel araştırmayı es geçtiğim için kendimi aptal gibi hissetmeme neden oldu."

  Kate elini ağzına bastırdı. "Tanrım, Aaron, özür dilerim. Düşünmedim."

  Ofladım.
"Genel olarak nazik, resmî ve biraz bunaltıcıydı. Vaktinden önce yaşlanmış biri gibi. Yirmili yaşlarda biri gibi konuşmuyor.

   Cidden, kaç yaşında?"
"Yirmi yedi. Tanrım, Ana, çok üzgünüm. Sana kısa bir bilgi
vermeliydim. Ama panik içindeydim. Kayıt cihazını alıp röportajı
yazıya dökmeye koyulayım."

  "Daha iyi görünüyorsun. Çorbanı içtin mi?” Bunu konuyu değiştirme hevesiyle sormuştum.

  "Evet, ve her zamanki gibi, çok lezzetiydi. Kendimi çok daha
iyi hissediyorum".

   Bana minnetle gülümsedi. Saatime baktım.0
"Elimi çabuk tutmalıyım. Clayton's'taki mesaime hâlâ yetişebilirim."

"Aaron, bitkin düşeceksin."

"İdare ederim. Sonra görüşürüz.”

  WSU'ya başladığımdan beri Clayton's'ta çalışıyordum. Portland bölgesindeki en büyük bağımsız hırdavatçıydı ve burada çalıştığım dört yıl içinde, sattığımız şeylerin çoğu hakkında biraz bilgi sahibi olmuştum. Gerçi ironik olarak, Kendin Yaplar konusunda
berbattım. İşin o kısmını babama bırakırdım.

  Christian Grey dışında bir şeye odaklanma olasılığı verdiği için,
mesaime yetişebildiğime sevinmiştim. Yaz sezonunun başında olduğumuz ve insanlar evlerini yeniden dekore ettikleri için hayli yoğunduk. Bayan Clayton beni gördüğüne sevinmiş gibiydi.

"Aaron! Bugün gelemeyeceğini sanıyordum."
"Randevum sandığım kadar uzun sürmedi. Birkaç saat çalışabilirim."

"Seni gördüğüme gerçekten sevindim."

  Beni raflardaki eksikleri tamamlamam için depo bölümüne gönderdi ve bir süre sonra, kendimi işe kaptırdım.
Eve döndüğümde, Kate kulaklıklarını takmış, dizüstü bilgisayarında çalışıyordu. Burnu hâlâ pembeydi, ama kendini habere kaptırmıştı. Konsantre olmuş, hararetle bir şeyler yazıyordu. Uzun araba yolculuğu, meşakkatli röportaj ve Claytons'taki yoğunluk sonrası tamamen tükenmiş ve bitik haldeydim. Tamamlamam gereken denemeyi ve bugün o adamla odaya kapandığım için yapmadığım çalışmaları düşünerek kanepeye yığıldım.

Grinin Elli Tonu (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin