23

1.7K 12 0
                                    


   Uyandığımda, hâlâ karanlıktı. Ne zamandır uykuda olduğum konusunda hiçbir fikrim yoktu. Örtünün altında gerindim. Her yanım acıyordu; enfes bir acıydı. Christian ortalıkta görünmüyordu.

  Gökdelenlerde artık daha az ışık vardı ve doğudan şafağın fısıltısı yükseliyordu. Müzik sesi duyuyordum. Piyanonun hareketli notaları,
hüzünlü tatlı bir ağıt. Bach diye düşündüm, ama emin değildim.
Yatak örtüsünü etrafıma sardım ve koridordan geniş odaya doğru sessiz adımlarla ilerledim. Christian piyano başındaydı ve kendini çaldığı melodiye tamamen kaptırmıştı. İfadesi, tıpkı müzik gibi, hüzünlü ve terk edilmiş gibiydi. Müthiş çalıyordu. Girişteki
duvara yaslanıp mest olarak dinledim.

  Çok hünerli bir müzisyendi.
Çıplak oturuyordu ve vücudu piyanonun yanındaki ayakh lambadan yayılan ışıkla yıkanıyordu. Odanın geri kalanının karanlığında kendi ıssız ışık havuzunda, dokunulmaz görünüyordu... Bir hava kabarcığının içinde, yalnız.

  Muhteşem, melankolik müziğiyle baştan çıkarak, hiç ses çıkarmadan, ona doğru yürüdüm. Tuşları bulup nazikçe basan uzun, becerikli parmaklarını izlerken ve aynı parmakların bedenimi nasıl ustalıkla ele aldığını ve okşadığını düşünürken âdeta büyülenmiştim.

  O anların anısıyla kızararak iç geçirdim ve bacaklarını birbirine
bastırdım. Kafasını kaldırıp bana baktı. Anlaşılmaz gri gözleri parlak, ifadesi okunaksızdı.

"Özür dilerim," diye fısıldadım. "Niyetim seni rahatsız etmek
değildi."

  Yüzünden hızlı bir kaş çatış geçip gitti.
"Aslında bunu benim sana söylüyor olmam gerekirdi," diye mırıldandı. Çalmayı bıraktı ve ellerini bacaklarının üstüne koydu. Üzerinde pijama altı olduğunu o zaman fark ettim. Parmaklarını saçlarının arasında dolaştırıp ayağa kalktı. Pijama altı kalçalarından öyle bir sarkıyordu ki...
   Ah, Tanrım. Christian rahat bir tavırla
piyanonun etrafını dolaşıp bana doğru gelirken, dilim damağım kurudu. Geniş omuzları, daracık kalçaları vardı ve yürürken, karın kasları dalgalanıyordu. Gerçekten göz alıcıydı.

"Yatakta olmalısın," diye azarladı.
"Güzel bir parçaydı. Bach?"

"Bach'ın uyarlaması, ama orijinal olarak, Alessandro Marcello'nun
obua konçertosu."

"Muhteşem ama çok hüzünlüydü. Çok melankolik bir melodi."
Dudakları yarım bir gülümsemeyle büküldü.

"Yatağa," diye emretti. "Sabah çok bitkin olacaksın."

"Uyandığımda orada yoktun."
"Uyumakta güçlük çekiyorum ve birisiyle uyumaya alışık değilim," diye mırıldandı. Ruh halini kavrayamamıştım. Biraz umutsuz
görünüyordu, ama karanlıkta ayırt etmesi güçtü. Belki de çaldığı parçanın tonu yüzündendi. Kolunu bana doladı ve beni nazik hareketlerle yatak odasına yönlendirdi.

"Ne zamandır çalıyorsun? Çok güzel çalıyorsun."

"Altı yaşımdan beri."
"Ah..." Christian'ın altı yaşındaki hali... Zihnimde bakır rengi saçlı, gri gözlü güzel bir oğlan çocuğu imgesi canlandı ve kalbim eridi. İnanılmaz hüzünlü müzikler seven, dağınık saçlı bir oğlan.
Odaya döndüğümüz zaman,

“Nasıl hissediyorsun?" diye sordu
ve baş ucu lambalarından birini açtı.

"İyiyim."

İkimiz de aynı anda yatağa baktık. Çarşaflarda, kaybettiğim bekâretimin kanıtı kan vardı. Utanarak kızardım ve yatak örtüsüne daha sıkı sarındım.
Christian karşımda dikilirken,

   "Pekâlâ, bu Bayan Jones'u biraz
düşündürecek," diye mırıldandı. Elini çenemin altına yerleştirip kafamı arkaya yatırdı ve bana baktı. Yüzümü incelerken, bakışları yoğundu. Çıplak göğsünü daha önce görmediğimi fark ettim.

   Dokunmanın nasıl bir his olacağını görmek için, içgüdüsel olarak
parmaklarımı göğsündeki az sayıdaki koyu renk tele uzattım. Derhal
uzanamayacağım bir mesafeye geri çekildi.

    Keskin bir tavırla, "Yatağa gir," dedi. Sesini yumuşatarak.

"Gelip yanına yatacağım," diye ekledi. Elimi indirirken, kaşlarımı çattım.
Bedenine hiç dokunmamıştım sanırım. Şifonyerin bir çekmecesini açtı ve bir tişört çıkarıp hızla üstüne geçirdi.
Bir kez daha,

"Yatak," diye emretti. Kam düşünmemeye çalışarak, yeniden yatağa tırmandım. O da yamma girdi ve beni kendine çekerek kollarıyla, yüzüm başka yöne bakacak şekilde sardı.
Saçlarımı usulca öptü ve derin bir nefes aldı.

"Uyu, tatlı Aaron," diye mırıldandı. Gözlerimi yumdum, ama ya müzikten ya da Christian'ın tavrından ötürü, bir melankoli tortusu hissetmekten kendimi alamıyordum. Christian Grey'in hüzünlü bir yanı vardı.

Grinin Elli Tonu (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin