Kalemimi bıraktım. Final sınavım bitmişti. Yüzüme bir Cheshire kedisi sırıtışı yayıldı. Büyük olasılıkla, hafta başmdan beri ilk gülümsememdi.
Günlerden cumaydı ve bu akşam kutlama yapacaktık. Gerçek bir kutlama. Sarhoş bile olabilirdim! Daha önce hiç sarhoş olmamıştım. Salonun karşı tarafındaki Kate'e baktım, bitişe son beş dakika kala bir şeyler karalamayı sürdürüyordu. İşte bu kadardı, akademik kariyerimin sonuna gelmiştim. Bir daha asla kaygılı ve
tecrit edilmiş öğrencilerin sıralarında oturmayacaktım. Bunu yapabileceğim tek yerin orası olduğunu çok iyi bilerek kafamın içinde zarif perendeler atıyordum. Kate yazmayı bıraktı ve kalemini masaya koydu. Bana baktı ve onun yüzünde de bir Cheshire kedisi
sırıtışı yakaladım. Sınav kâğıtlarımızı konuşmayı reddederek Mercedes'ine at-
layıp birlikte dairemize döndük.Kate o akşam bara giderken ne
giyeceği konusunda daha endişeliydi. Bense çantamda anahtarımı aramakla meşguldüm."Aaron, sana bir paket gelmiş." Kate elinde kahverengi kâğıda sarılı bir paketle, ön kapıya çıkan basamaklarda duruyordu. Tuhaf. Yakın zamanda Amazon'a sipariş vermemiştim. Kate paketi bana uzattı ve ön kapıyı açmak için anahtarlarımı aldı.
Paket, Bay Aaron Steele'e gönderilmişti. Gönderici adı ya da adresi yoktu. Belki de annemden ya da Ray'dan geliyordu."Büyük olasılıkla benimkilerdendir."
"Aç şunu!" Kate yaşasın-sınavlarımız-bitti şampanyası için mutfağa giderken heyecanlanmıştı.Paketi açtım ve içinde, görünüşte birbirine tipatıp benzeyen bez ciltli, ikinci el ama iyi durumda üç kitap ve sade beyaz bir kartın durduğu yarı deri bir kutu buldum. Kartın bir yüzünde, siyah mürekkep ve düzgün bir el yazısıyla şöyle yazıyordu:
Neden bana tehlikeden bahsetmedin? Beni neden uyarmadın?
Beyfendiler kendilerini neden Loruyacaklarını bilirler, çünkü
onları bu hilelere karşı uyaran romanlar okurlar...Tess'ten yapılmış bu alıntıyı hemen tanımıştım. Final sınavımda üç saatimi Thomas Hardy'nin romanları hakkında yazarak geçirmiş olma tesadüfü karşısında afallamıştım. Belki de tesadüf diye bir şey yoktu... Belki bu bilinçliydi. Kitapları dikkatle inceledim.
Tess'in üç cildi. Kitaplardan birinin kapağını açtım. Ön sayfada eski harf
karakterleriyle şöyle yazıyordu:Londra: Jack R.Orgood, McAlvaine ve Ortakları, 1891
Aman Tanrım, bunlar ilk baskılardı. Bir servet değerinde olmalıydılar; işte o anda kimin gönderdiğini anladım. Kate omzumun üstünden kitaplara bakıyordu. Kartı aldı.
"İlk baskılar," diye fısıldadım.
"Hayır." Kate'in gözleri hayretle iri iri açılmıştı. "Grey mi?"
Başımı eğdim.
"Aklıma başkası gelmiyor.""Bu kart ne anlama geliyor?"
"Hiçbir fikrim yok. Sanırım bir uyarı. Dürüst olmak gerekirse, beni sürekli uyarıyor. Nedeni konusunda hiçbir fikrim yok. Kapısını aşındırıyor değilim ya." Kaşlarımı çattım.
"Ondan bahsetmek istemediğini biliyorum, Aaron, ama seninle ciddi ciddi ilgileniyor. Uyarı olsun ya da olmasın."
Hafta boyunca kendime Christian Grey'i düşünme izni vermemiştim. Tamam... Gri gözleri hâlâ rüyalarıma musallat oluyordu ve beni saran kollarının yarattığı hissi üzerimden, harika kokusunu beynimden atmanın sonsuza dek süreceğini biliyordum.
Bana bunu neden göndermişti? Ona uygun olmadığımı söylemişti.
"New York'ta Tess'in ilk baskısını on dört bin dolara bulmuştum. Ama seninki çok daha iyi durumda görünüyor. Daha fazlaya mal
olmuş olmalılar." Kate yakın dostu Google'a danışmakla meşguldü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Grinin Elli Tonu (+18)
Romance+18 cinsel ögeler barındırır! Kendi kendime tekrarladım. " Sakin ol Aaron bu sadece bir röportaj."