14

825 8 0
                                    

  Duştan çıkıp iki havlu kaptım. Birini saçlarımın üzerine yerleştirip  başıma sardım. Aşırı duyarılaşan tenime sürtünen havlunun verdiği hazzı yok sayarak hızla kurulandım.

Kot pantolon torbasını inceledim. Taylor bana kot pantolon ve yeni Converselerin yanı sıra açık mavi bir gömlek, çoraplar ve iç çamaşırı da almıştı. Ah, Tanrım. Temiz bir boxer.Tam benim bedenime göreydi.Elbette öyle olacakdı. Bay Asker Traşınbunlarn benim için bir çamaşr mağazasıundan alırken düşününce kıpkırmız oldum. Görev tanımına başka nelerin girdiğini merak ediyordum.

   Çabucak giyindim. Kıyafetlerin geri kalanı da tam üzerime göreydi. Saçlarımı havluyla kabaca kuruladım ve kontrol altına sokmak için umutsuzca çaba harcadım. Ama her zamanki gibi işbirliğini reddettiler ve söz geçirmek için tek seçeneğim, onlarn bir saç spreyi ile yatıştırmaktı ki o da yanımda yoktu.  Derin bir nefes aldım. Bay Kafa Karıştına'yla yüzleşme zamanı gelip çatmıştı. Yatak odasim boş bulunca rahatladım. Aceleyle çantamı aradım, ama orada değildi.

  Derin bir nefes daha alarak süitin oturma alanına girdim. Kocamandı. Aşurı kabarik kanepeler, yumuşak minderler ve üzerine büyük, kuşe kåğttan kitaplarn istiflendiği süslü
bir sehpayla döşenmiş, gösterişli ve konforlu bir oturma alanı ile yeni nesil bir iMacin ve duvarda devasa bir plazma ekran TV'nin asılı durduğu bir çalhşma alam vard. Christian odanın diğer tarafindaki yemek masasında gazete okuyordu. Oda bir tenis kortu
büyüklūğünde falan olmalıydı. Gerçi ben tenis oynamazdım, ama Kate'i birkaç kez izlemişliğim vardı. Kate!

"Lanet olsun, Kate." diye homurdandım. Christian kafasını kaldırnp bana baktı.

   Muzip bir ifadeyle, "Burada ve hâlâ hayatta olduğunu biliyor. Elliot'a mesaj attım," dedi.

  Ah, hayur. Önceki geceki ateşli dansı hatırlyordum. Christian'n kardeşini baştan çikarmak için maksimum etkiyle kullanulan bütün o patentli hareketler! Burada olmam konusunda ne düşünecekti?

   Daha önce geceyi dışanda geçirdiğim olmamıştı. Hâlà Eliota birlikteydi. Bunu daha önce sadece iki defa yapmıştı ve her iki seferde de bir hafa boyunca o korkunç pembe pijamalara katlanmak zorunda kalmuştım. Benim de bir gecelik bir kaçamak yașadığımı düşünecekti.

    Christian bana emreder gibi bakıyordu. Üzerinde yaka ve kol düğmeleri iliklenmemiş beyaz keten bir gömlek vardı. Masadaki bir yeri işaret ederek,

"Otur," diye emretti. Odada
ilerledim ve işaret edildiği şekilde tam kargısına oturdum. Masa yiyeceklerle donatılmıştı.

"Ne sevdiğini bilmediğim için, kahvaltı menüsünden karışık bir sipariş verdim." Bana çarpik ve özür dileyen bir gülümsemeyle bakıyordu.
Aç olmama rağmen, seçenekler karşısında şaşkına dönerek,

"Savurgan bir davranış," diye mırldandım.

"Evet, öyle," derken suçlu gibiydi.
Tercihimi krep, akçaağaç surubu, çırpılmış yumurta ve jambondarn
yana kullandım.
  Christian yumurtanın beyazından yapılma omletine dönerken gülümsemesini gizlemeye çabşıyordu. Yiyecekler enfesti.

"Çay diye sordu.

"Evet, lüten."

Bana küçük bir çaydanlık dolusu sicak su uzatti ve tabağında, Twinings Ingiliz kahvaltı çayı duruyordu. Tannm, çayımı nasıl sevdiğimi haturlıyordu.

"Saçların fazla ıslak," diye azarladı.
Mahcup mahcup,

"Saç kurutma makinesini bulamadım," diye mırıldandım. Gerçi aramamıştım bile.

   Christian'n agzı düz bir çizgi halinde gerildiyse de hiçbir şey söylemedi.

"Kıyafetler için teşekkürler."

"Benim için zevkti, Aaron. Bu renk sana çok yakışıyor."
Kızararak parmaklarıma baktım.

"Biliyor musun, iltifat işitmeyi gerçekten öğrenmelisin." Sesi azarlar gibiydi.

"Bu kıyafetler için sana para vermeliyim."

   Onu gücendirmişim gibi baktı. Aceleyle devam ettim.

"Zaten bana, elbette kabul edemeyeceğim o kitapları verdin. Ama bu kıyafetler... Lütfen parasını ödememe izin ver."
Çekingen bir ifadeyle gülümsedim.

"Aaron, bana güven. Altından kalkabilirim."

"Mesele bu değil. Bunları bana neden alasın?"

"Alabildiğim için." Gözleri muzip bir ışıltıyla parlıyordu. Gözlerinde ışıltılarla, tek kaşını kaldırarak bana bakarken, usulca,

"Alabilecek olman, alman gerektiği anlamına gelmez," dedim ve birden başka bir şeyden bahsettiğimize dair bir duyguya kapıldım. Ama ne olduğunu bilmiyordum. Ki bu bana başka bir şeyi hatırlatmıştı.

"O kitapları bana neden gönderdin, Christian?" Sesim yumuşaktı. Çatal bıçağını bıraktı ve bana dikkatle, gözleri anlaşılmaz bir duyguyla parlayarak baktı. Lanet olsun. Dilim damağım kurumuştu.

"Pekâlâ, o bisikletli seni az kalsın eziyordu ve seni kollarımın
arasında tutarken ve sen bana, 'Öp beni, öp beni Christian,' dercesine
bakarken..." Duraksadı ve omuz silkti. "Bir özür ve uyarı borçlu olduğumu hissettim."  Elini saçlarının arasından geçirdi.

"Aaron, ben kalpler ve çiçekler tarzı bir adam değilim. Romantizmle işim
olmaz. Zevklerim farklıdır. Benden uzak durmalısın." Yenilgiyi kabul
eder gibi gözlerini yumdu.

"Yine de sende uzak durmamı imkânsız
kılan bir şey var. Ama sanırım, bunu çoktan anlamışsındır."
İştahım kapanıvermişti. Benden uzak duramıyor!

"O zaman durma," diye fısıldadım.
Gözleri irileşerek iç geçirdi.

"Sen ne dediğini bilmiyorsun."

"O zaman beni aydınlat."

Grinin Elli Tonu (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin