24

1.5K 9 0
                                    

  Odayı dolduran ışık beni derin bir
Gözlerimi gerinerek açtım. Güzel bir mayıs sabahı ve Seattle ayaklarımın altındaydı. Vay canına, ne manzaraydı ama. Yanımda,

   Christian Grey derin uykudaydı. Vay canına, ne manzaraydı ama. Hâlâ yatakta olmasına şaşırmıştım. Yüzü bana dönük olduğu için elime onu incelemek için emsalsiz bir fırsat geçmişti. Güzel yüzü uykuda daha genç ve gevşemiş görünüyordu. Yontulmuş gibi duran sarkık dudakları hafif aralıktı ve parlak, temiz saçları muhteşem bir karmaşa halindeydi. Bir insan nasıl bu kadar yakışıklı görünebilirdi?

   Bu yasal olamazdı. Üst kattaki odasını hatırladım... Belki de yasal falan değildi. Başımı salladım; düşünecek çok şey vardı. Uzanıp ona dokunmak çok cazip gelse de, küçük bir çocuk gibi uyurken o kadar hoştu ki. Ne söylediğim, ne söylediği, planlarının, özellikle benimle
ilgili planlarının ne olduğu konusunda endişelenmem gerekmiyordu. Onu gün boyu seyredebilirdim, ama ihtiyaçlarım vardı... banyoyla ilgili ihtiyaçlar.

  Yataktan kayarak çıktım ve yerde bulduğum beyaz gömleğini üstüme geçirdim. Banyo olabileceğini tahmin ederek bir kapıdan geçtim, ama burası benim yatak odam büyüklüğünde,
geniş bir giyinme odasıydı. Dizi dizi pahalı takımlar, gömlekler, ayakkabılar ve kravatlar. Bir insanın bu kadar çok kıyafete nasıl ihtiyacı olabilirdi? Onaylamayan bir tavırla damağımı şaklattım.

   Aslında, büyük olasılıkla Kate'in dolabı buna rakip olabilirdi. Kate!
Ah, hayır. Gece boyunca hiç aklıma gelmemişti. Ona mesaj çekmem
gerekiyordu. Lanet olsun. Başım belaya girecekti. Bir an Elliot'la nasıl gittiğini merak ettim.
   Yatak odasına döndüğümde, Christian hâlâ uyuyordu. Diğer kapıyı denedim. Burası banyoydu ve benim yatak odamdan daha genişti. Bir adamın neden bu kadar çok yere ihtiyacı olsun ki? İroniyle iki lavabo olduğunu fark ettim. Kimseyle birlikte uyumadığını
düşünürsek, lavabolardan biri kullanılmıyor olsa gerekti.
Lavaboların üstündeki devasa aynada kendime baktım. Farklı görünüyor muydum? Farklı hissediyordum. Dürüst olmak gerekiyorsa, biraz sızı hissediyordum ve kaslarım... Tanrım, hayatım boyunca hiç egzersiz yapmamış gibiydim. Sen hiç egzersiz yapmazsın ki.

    Bilinçaltım uyanmıştı. Büzdüğü dudaklarıyla, ayağını yere vurarak
bana bakıyordu. Demek onunla yattın ve seni sevmeyen bir adama bekâretini verdin. Aslında adamın seninle ilgili çok acayip fikirleri var; seni tuhaf bir seks kölesine dönüştürmek istiyor.
Bilinçaltım, SEN AKLINI MI KAÇIRDIN, diye bağırdı. Aynaya bakarken yüzümü buruşturdum. Bütün bunları sin-
dirmem gerekecekti. Dürüstçe, güzel ötesi, Karun'dan daha zengin ve beni bekleyen Kırmızı Acı Odası olan bir adama âşık olduğumu düşününce ürperdim. Sersem ve kafası karışmış haldeydim. Saçlarım her zamanki asiliğindeydi. Az önce becerilmiş saçı bana yakışmıyordu. Parmaklarımla kaosa düzen getirmeye çalıştım, ama sefil bir şekilde beceremeyip pes ettim.

   Açlıktan ölüyordum. Yatak odasına döndüm. Uyuyan güzel hâlâ uyuyordu; bu yüzden onu orada bırakıp mutfağa yöneldim.

   Ah, hayır... Kate. Çantamı Christian'ın çalışma odasında bırakmıştım. Gidip aldım ve cep telefonumu çıkardım. Üç kısa mesaj.

*İYİ MİSİN Aaron*
*NEREDESİN Aaron*
*Lanet olsun Aaron*

    Kate'i aradım. Cevap vermeyince, ona hayatta olduğumu ve Mavi Sakal tarafından en azından endişelenmesini gerektirecek şekilde yenmediğimi -ya da belki de yenmiştim- haber veren rezil bir mesaj bıraktım. Ah, her şey o kadar kafa karıştırıcıydı ki. Christian Grey'e dair hislerimi tanımlamam ve analiz etmem gerekiyordu. Bu imkânsız bir görevdi. Yenilgiyi kabul ederek başımı salladım. Düşünmek için, buradan uzak bir yerde yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. Çantadan
iPod'umu çıkarıp kulaklıklarımı taktım. Yemek pişirirken müzik gibisi yoktu. iPod'u Christian'm gömleğinin göğüs cebine koydum, sesi iyice açıp dans etmeye başladım.

   Lanet olsun, acıkmıştım.
Mutfağı gözümü korkutuyordu. O kadar pürüzsüz ve moderndi ki; üstelik dolapların hiçbirinde kulp yoktu. Dolap kapaklarını açmak için itmem gerektiğini keşfetmem birkaç saniyemi aldı. Belki de Christian'a kahvaltı hazırlamalıydım. Önceki gün... şey, dün,
Heathman'da omlet yemişti. Tanrım, o zamandan bu yana o kadar çok şey olmuştu ki. Bol bol yumurtanın olduğu buzdolabına bir göz attım ve krep ve jambon yapmaya karar verdim.

   Mutfakta dans ederek, hamuru hazırlamaya koyuldum. Oyalanmak iyiydi. Düşünecek -fazla derine dalmadan düşünecek-zaman demekti. Kulaklarımda gümbürdeyen müzik de derin düşünceleri defetmemi sağhyordu. Buraya geceyi Christian Grey'in yatağında geçirmeye gelmiştim ve kimseyi yatağına almamasına
rağmen, bunu başarmıştım. Gülümsedim; görev başarıyla tamamlanmıştı. Büyük başarı. Sırıttım.

    Harika zaman geçirmiştim ve önceki
gecenin anıları dikkatimi dağıtıyordu. Sözleri, vücudu, sevişmesi...

   Bedenim hatırladıklarının etkisiyle uğuldarken gözlerimi yumdum
ve karnımın alt tarafındaki kaslar zevkle kasıldı. Bilinçaltım beni
hemen azarladı. Acımasız bir kadın gibi, Becermek, sevişmek değil,
diye haykırdı. Onu duymazdan geldim ama için için, haklı olduğunu
biliyordum. Elimdeki işe konsantre olmak için başımı salladım.
Mutfakta son teknolojiye uygun bir çeşitlilik mevcuttu. Sanırım
yolumu bulmayı becermiştim.

Grinin Elli Tonu (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin