12

948 6 0
                                    

  "Kate, sanırım dışarı çıkıp biraz temiz hava alsam iyi olacak."

"Aaron, çok hafif sıkletmişsin."

"Beş dakika sürmez."

   Bir kez daha kalabalığın arasında ilerledim. Midem bulanıyor, başım rahatsız edici şekilde dönüyordu ve ayaklarımın üstünde sallanıyordum.

  Her zamankinden biraz daha fazla.
Park alanının serin havasını içime çekmek, ne kadar sarhoş olduğumu fark etmeme neden oldu. Görüşüm de etkilenmişti ve eski Tom ve Jerry çizgi filmlerindeki gibi, her şeyi çift görüyordum. Kusacağımı sandım. Kendimi bu kadar berbat duruma düşürmeme neden izin vermiştim sanki?

"Aaron." José yanıma gelmişti.

"Sen iyi misin?”

"Sanırım içkiyi biraz fazla kaçırdım." Ona cılız bir gülümsemeyle baktım.

  Koyu renk gözleriyle bana dikkatle bakarak,
"Ben de öyle,"diye mırıldandı.

"Yardıma ihtiyacın var mı?" diye sordu ve iyice sokularak beni koluyla sardı.

"José, ben iyiyim. Halledebilirim." Onu biraz çelimsiz hareketlerle itmeye çalıştım.

"Aaron, lütfen," diye fısıldadı. Artık beni kollarının arasına almıştı ve kendine doğu çekiyordu.

"José, sen ne yapıyorsun?"

"Senden hoşlandığımı biliyorsun, Aaron, lütfen." Bel boşluğuma
yerleştirdiği eliyle beni kendine bastırırken, çenemdeki diğer eliyle
başımı arkaya yatırıyordu. Lanet olsun... beni öpecekti.

"Hayır, José, dur. Hayır." Onu ittim, ama bir sert kas duvarından farksızdı ve onu yerinden kıpırdatamamıştım. Eli saçlarımın arasına kaymıştı ve başımı sabitliyordu. Dudaklarıma doğru,

"Lütfen, Ana, cariño," diye fısıldadı. Nefesi yumuşaktı ve fazla tatlı -margarita ve bira- kokuyordu.
  Nazik öpücükleriyle çenemden ağzımın yan tarafına doğru bir yol çizdi. Kendimi panik olmuş, sarhoş ve kontrolden çıkmış hissediyordum.
Boğucu bir duyguydu.

"José, hayır," diye yalvardım. Bunu istemiyorum. Sen arkadaşımsın ve sanırım kusacağım.

  Karanlıkta bir ses usulca,

"Sanırım beyfendi hayır dedi," dedi. Lanet olsun. Christian Grey buradaydı. Nasıl? José beni bıraktı.

Ters bir tavırla, "Grey," dedi. Kaygıyla Christian'a baktım. José'yi sinirli bir ifadeyle süzüyordu ve gergindi. Lanet olsun. Midem kalktı ve iki büklüm oldum. Vücudum alkolü daha fazla kaldıramadı ve büyük bir ihtişamla yere kustum.

“Öğğk, Dios mío, Aaron!" José tiksintiyle geri sıçradı. Grey alnıma düşen aşklarımı tutup ateş hattından çekti ve beni usulca, park alanının ucundaki çıkıntılı çiçek tarhına yönlendirdi.

  Büyük bir şükranla,burasının göreceli olarak daha karanlık olduğunu fark ettim.

"Tekrar kusacaksan burada kus. Ben seni tutarım." Tek kolu omzumun etrafındaydı ve diğer eliyle eğreti saçlarımı yüzümden uzak tutmak için arkama sabitledi. Beceriksiz hareketlerle onu itip uzaklaştırmaya çalıştım, ama işte yine kusuyordum... Ve bir kez daha. Ah, lanet olsun... Daha ne kadar sürecekti?

   Midem iyice boşalıp hiçbir şey çıkmaz olunca bile, bedenim korkunç kuru öğürtülerle sarsılmaya devam etti. Sessizce bir daha asla içmeme yemini ettim. Kelimelerle ifade edilemeyecek kadar korkunçtu. Sonunda bitti.

   Çiçek tarhının tuğla duvarlarına yasladığım ellerim beni güç bela ayakta tutuyordu. Bu kadar çok kusmak yorucuydu. Grey beni bırakıp bir mendil uzattı. Sadece onun, üzerine isminin baş harfleri işlenmiş, yeni yıkanmış bir kumaş mendili olabilirdi. CTG. Bunlardan hâlâ bulunabildiğini bilmiyordum. Ağzımı silerken, Tnin hangi adı temsil ettiğini merak ettim.

Grinin Elli Tonu (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin