30.Bölüm

24.5K 1.1K 34
                                    

Tam da bugün, hayatımdaki olumsuzlukları gidermek adına kararlar almıştım ve bu yolda aşkıma tutunacaktım. Ama öncelikli olarak uzun zamandır ihmal ettiğim benim için bir kız kardeşten farksız biricik arkadaşım Ceylin'in yardıma koşmuştum. En azından elimden geleni yapacaktım. Sırf bunun için geldiğim kafede karşılaşmayı beklediğin son kişi karşımdaydı şimdi. Yine hayat, benim hayatımla bir piyonmuşçasına oynaması yetmiyormuş gibi kahkahalarla gülüyordu sanki bana. Onunla yüzleşmek son zamanlarda istediğim ama cesaret edemediğim bir şeydi. Bunun birçok sebebi vardı elbette. En önemlisi istenmeme durumuydu gözümü korkutan. Hayatta o kadar az şeye sahiptim ki fazlasını istemeye çekimser kalabiliyordum bazen. Sahip olduklarımı elimde tutamazken fazlasına göz dikmek büyük bir suçtu sanki.

Karşımda duran adamın benden habersiz olduğunu düşündüğüm ve hayatına girmekten çekindiğim anları gözümün önüne getirdiğimde aptallığa üzüleyim mi yoksa kahkahalarla güleyim mi bilemiyordum. O bakışlar benimle buluştuğumda hiçte benden haberi yokmuş gibi görünmüyordu. Beni biliyordu ve hayatında istememişti. Her şey o kadar netti ki... Ve bu netlik beni bir anda boğmaya başlamıştı sanki... Hayatımda bilmem gereken her şeyi en geç ben öğreniyordum. Önce anne ve babamla ilgili gerçekleri, babaannemin beni istememesindeki nedeni, abim olan bu adamı... Hayatımda bana yalan söylemeyen birileri var mıydı acaba? Bilmediğim daha neler vardı? Ne kadar tepkisiz kaldığımı bilmiyorum ama Ceylin'in sesini duyduğumda anladığım bu sürenin bir hayli uzun olduğuydu.

"Ben sizi yalnız bırakayım en iyisi"

O da anlamıştı demek. Nasıl anlamayacaktı ki zaten. İdrak sorunu yaşayan, en son anlayan tek salak bendim bu dünyada. Şuan Kunter'in yanında olmak için her şeyi yapabilirdim. Ona hiç duymadığım kadar ihtiyaç duyuyordum şimdi. Burada olsa ve beni bu ortamdan çekip çıkarsa ve yanından hiç ayırmasa...

"Hayır" derken olanca gücümle sesimin hiçbir duygu ifadesini barındırmamasına özen gösterdim. Ne hissettiğimi anlamasını istemiyordum. Bir an için kalkanlarım inmiş olabilirdi ama devamında aynı hataya düşmeyecektim. İçten içe beslediğim tüm umutlar yerle birdi şimdi. Safça abimle bir arada olma hayalleri kuruyordum kimseye söylemesem de. Şimdiyse aptallıklarım canımı acıtırcasına alay ediyordu sanki benimle. Benliğimden bir parça koparmak istercesine yarış halindeydiler. En çok parçayı koparan savaşın galiba olacaktı sanki.

"Senin gitmen gerekmiyor" diye devam ettim. Konuşmak çok zor geliyordu. Dağılmaya o kadar müsait olduğumu anlamasını istemiyordum. "Gitmesi gereken benim, bana kalırsa."

Seri hareketlerle çantamı ve telefonumu alıp ayağa kalktım. Ceylin'i yalnız bırakmak bencillik gibi geliyordu ama vicdan yapmanın hiç sırası değildi. Abim kelimesi dilime yapışmış gibiydi. O adama bakarken hala nasıl bu kelime aklıma geliyordu ki? Kahraman... Evet, böylesi daha iyiydi. Adıyla kişiliği bir olmasa da artık sorun değildi. Beni hayatında istemediyse kendi bilirdi. Kimseyi hayatıma zorla dâhil etme gibi bir arzum yoktu hem. Kaldı ki ihtiyacımın da olmadığını şimdi anlıyordum. Kaybettiklerime o kadar çok odaklanmıştım ki, elimde olanlara gerektiği kıymeti verememiştim. Bu hataya bir daha düşmeyecektim.

Son kez ona baktım. Bana bakışlarında tuhaf bir şey vardı sanki. Her neyse umrumda değildi bu saatten sonra. Tek istediğim bu lanet olasıca yerden çıkıp gitmekti. Öyle de yaptım. Beklemediğim güçlü bir engel tarafından alıkonulmaktı.

"Lütfen kal." dedi güçlü elin sahibi. Sesinden de belli oluyordu kendinden emin güçlü halleri. Ama nedense bu daha çok sinirime dokunmuştu. Belki de bunun nedeni güçlü görünmeye çabaladığım tüm o zamanlarda aslında ne kadar güçsüz olduğumu bilmemdi.

S A R EHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin