❷❻

4K 605 1K
                                    

hyunjin

Eğer o gün olacakların bu şekilde biteceğini bilseydim, gün başlar başlamaz kendimi öldürürdüm ve bu dediğimde ciddiyim.

Yaşarken ölmüştüm çünkü. Hem de bir kez değil, bir çok kez.

Lanetli yaz tatilinin sonuna gelmiştik nihayetinde. Ertesi gün ailelerimiz gelip bizi alacak ve her sene olduğu gibi, hayatlarımızda her şey yolundaymışcasına bu iğrenç kasabadan ayrılacaktık.

Yine öyle yaptık lakin hiçbir şey yolunda değildi, bu dediğimde de ciddiyim. Son günümüzde son kez birlikteyken eğlenelim diyen Minho ve ona uyan diğerleri yüzünden bok varmışcasına dedem ve babaannem uyurken yeniden arabayı kaçırıp Changbin'in dünya üzerindeki en sevdiği yer olan gölete gittik. Eminim Changbin, bize en başında oradan bahsettiği için pişmandı.

Minho ve Chan'la tartıştığım günden beri, yaklaşık bir hafta, ortalık çok durgundu. Ben her gün Jeongin'le takılmış, ona daha çok aşık olmuştum. Jeongin'e aşık olduğumu kabul ettiğim ilk seferdi bu. Aşık olduğumu düşünüyordum. Bir daha hiç böyle hissetmemiştim çünkü. Ya da bilmiyorum, öyle sandım. Her şey sadece çok karışıktı.

"Son güne özel, herifteki en kaliteli malları aldım. Bayıldığım parayı duysanız önümde domalırsınız."

Minho aldığı otları cebinden çıkarırken Jisung'a baktım. Domalacaklar listesinin en başında o vardı, fiyatı falan da duymasına gerek yoktu. Minho'nun tek hareketine bakıyordu. Köpeği olmuştu resmen, ne derse yapıyordu sorgusuzca. Acıyordum artık ona.

"Son günün şerefine," dedi Chris. "Kafası en güzel olan ben olacağım. Hakkını vermek lazım."

Tipini siktiğim, diye söylendim. Jeongin duyup dirseğiyle beni dürttü. Bir haftada Minho'nun köpeklerinden birine dönüşmüştü. Eskiden ben de mi böyleydim diye düşündürdü bu görüntü beni, çok acınası.

Herkes Minho'nun kıymetli otlarını sarıp çekmeye başlarken Changbin ağacın altına yaslanıp elindeki birayı içmeye başladı. Keşke başından beri onunla yakın olsaydım diye geçirdim içimden. Daha farklı biri olabilirdim.

Jeongin gülerek Seungmin'in ona verdiği otlardan birini içip bana doğru gelirken ciddi surat ifademle ona baktım. İçmesini istemiyordum, hem de hiç.

Gülerken "Yarın gidiyorsun," dedi. Sesi ağlamaklı çıkmıştı. Cidden gülmese ağlayacaktı şu an. Sakince kafa salladım ve içmeye devam ettiği illete baktım. Bakışlarım yüzüne çıktığında kesik bir nefes verip alnını ovdu. "Gitmesen..." diye mırıldandı. "Nolur." Gözleri iyice dolduğunda burnunu çekti. Kendini sıkıyordu şu an. Bu hali iç çektirdi bana. Oflayıp ona sarılırken anında doladı kollarını bana. "İstemiyorum gitmeni."

"Ben de istemiyorum gitmek," dedim ama bir daha bu kasabaya gelmek istediğimi bile sanmıyordum. "Haftasonları gelmeye çalışırım," diyerek onu avuturken diğerlerinin gözlerinin bizde olduğunu hissedince geri çekildim. Jeongin'in elindekini aldım. Aldığımda kaşlarını çattı. O içmesin diye kalanını ben içmek istiyormuş gibi davranarak dudaklarımın arasına götürürken mırıldanmayı kesti.

"Changbin," dedim Jeongin'in elini tutarken. Kafasına diktiği birayı indirip "Hı," diye dudaklarını bile açmadan çıkardığı ses üzerine bana baktı. "Biz biraz yürüyeceğiz," dedim Jeongin'le beni kastederek. Kafa sallayıp hafifçe gülümsedi. Biz giderken Seungmin onun yanına gelmişti.

Göletin arkasındaki ağaçlığa doğru yürürken kafasını omzuma yasladı.

"Seni çok özleyeceğim."

celladıma gülümserken, skzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin