❸⓪

4.1K 609 968
                                    

hyunjin

Uzun süredir görmezden geldiğim Jeongin'in aramalarını sonunda dayanamayıp açmıştım. Açıkçası niyetim bir daha aramamasını söylemekti lakin içimdeki o güçlü Hyunjin, onun sesini bile duymak için dünyaları yıkardı. Bu da onu en zayıfları yapıyordu artık.

Sessizliğe karşı "Jeongin," dedim. Boğazımda düğümlendi kelimeler. Adım kulaklarıma ulaştığında telefonu bırakıp ağlamak istedim. Sesi o kadar kötüydü ki her şeyden vazgeçip güzel şeyler söylemek istedim. Çok şey istedim ben, gerçekten çok şey.

Beni aramamasını ve her şeyi unutmasını söyledim. Yaptığımızı da ancak böyle unuturduk. Basit bir şey değildi bu. Rüyalarıma giriyordu, uyku nedir bilmez olmuştum.

Kırıcı sözlerimin ardından aramayı sonlandırdığımda boğazımdaki düğüm çözüldü, hüngür hüngür ağladım. Çok zor şeyler yaşıyordu, yanında olmak istiyordum lakin çok büyük bir şey yapmıştık. Tek zor şeyler yaşayan o değildi. Döndüğümüzde Seungmin benimle uzunca konuşmuştu Jeongin'le aramdakini bitirmem için.

"Neden seni dinliyorum ki," dedim. Hiçkimseyi dinlemek zorunda değildim fakat bu durumda pek bir seçeneğim yoktu. Birlikteyken her şey daha kötü oluyordu.

Jeongin'le çekildiğim fotoğraflara bakarak ağlarken uyuyakaldım. Sürekli silip, son silinenler kısmından geri yüklüyordum. Elim gitmiyordu, çok başkaydı benim için. Biliyorum ben de onun için öyleydim ama bir türlü Minho ile yatmasına akıl erdiremiyordum. Böyle bir hatayı nasıl yapardı?

İnsanlar da Minho'nun söylediklerine inanmaya meyilli olmuştu bu olaydan sonra. Jeongin öyle biri değildi. Benimle beni sevdiği için birlikteydi. Minho'nun anlattığı hiçbir şeyin doğruluk payı yoktu. Yine de bir şekilde çekmişti hepsini yanına.

Telefonu gün boyunca elime almamak için bir kenara bıraktım. Zihnimi başka şeylerle meşgul etmem ve olanları bir an önce unutmam gerekiyordu. Yürüyüşe çıktım biraz, Jeongin de benimleydi. Son söyledikleri bir an olsun bırakmamıştı peşimi. Kafayı yiyecek gibi oluyordum. Onunla olmak isterken olmamam gerektiğini biliyordum. İşte bu yedirtiyordu kafayı.

O gün yürüdüm. O kadar çok yürüdüm ki kararan havayı bile fark etmedim. Eve gittiğimde annem odamda elinde telefonumla duruyordu. Geldiğimi anladığında yüzündeki dehşete düşmüş ifadeyle bana döndü.

"Anne," dedim sorar gibi. Dudaklarını birbirine bastırıp kulağındaki telefonu indirdi ve bana uzattı hafifçe.

"Noluyor?"

"Hyunjin, Jeongin..."

Tek kelime söyledi. O tek kelime yetti zaten. Bir bokluk olduğunu anladım. Elinden telefonu alıp kulağıma götürdüğümde Changbin'in ağlayan sesini işittim. "Hyunjin," diyordu art arda fısıldayarak.

"Changbin noldu?"

Başta aklıma gelmedi diyeceği şey. Yaptıklarımızın ortaya çıktığını düşündüm. Annemin öğrendiğini sandım o yüz ifadesinden. Paniğe kapıldım lakin belli etmedim. İçime lav dökülmüş gibiydim.

"Hyunjin..."

"Changbin söylesene!"

Aramızdaki en güçlü insanın bile şu ses tonundan şu an ne kadar güçsüz olduğunu anlayabiliyordum. Sabır kalmamıştı artık bende, bağırıp çağırıyordum söylemesi için ta ki annem bir anda bana sarılana kadar.

Sonrasında duymak istemediğim şeyler söyledi Changbin. İçimdeki lav yaktı bitirdi beni. Küllerim savruldu etrafa. Küllerinden doğmak falan, hikayeydi hepsi. Öyle bir saçıldım ki, iki tanem bir araya gelemedi. Suçluluk duygum gösterdi kendini ama ben kaçacak yer arıyordum. Ne yapacağımı bilmeden donup kalmıştım.

celladıma gülümserken, skzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin