"Nkys!" diye bağırdı en arkadaki küçük adam. Boyu en fazla bir metreydi, belki o kadar bile yoktu. "Evet o Nkys! Gördünüz mü!? O Nkys!"
Ne diyeceğimi ne düşüneceğimi bilmiyordum fakat hoşuma gittiğini reddetmeyecektim. Tüm gözler bana mutlulukla bakarken ben gözlerimi Ares'e çevirdim. Onun gözlerinde de mutluluk vardı ama daha çok gurur hâkimdi. "Bu henüz gücünün onda biri bile değil." dedi ikinci birasını içerken. "Senin doğru kişi olduğunu söylemiştim, Nkys."
Üç kişi gelip yerdeki masayı kaldırırlarken ben Ares'in sakinlikliğindeydim. Birasını o kadar sakin bir şekilde yudumluyordu ki ben şaşırıp kalıyordum. "Bana bununla ilgili bir açıklama yapacak mısın?" diye sordum yerdeki kırık zemini gösterirken. "Bunu ben yapmadım değil mi?"
"Gördüğüm kadarıyla masaya vuran kişi sensin." diyerek sol omuzunu silkti Ares. "Yani evet, yapan sensin."
"Madem bu kadar güçlüydüm, neden bana hiç söylemedin?"
"Söyledim, hem de birçok defa ama sen ne bana ne kendine inandın Demir." Ares birasını son yudumunu içtikten sonra elindeki büyük bira bardağını yanındaki adama verdi ve ayağa kalkıp bana doğru adımlamaya başladı. "Gücünü de gördüğüne kadar artık kendine biraz özgüvenin olsun."
"Nkys ben miyim?" diye sordum ona yaklaşırken, aramızdaki mesafeyi en aza indirmiştim, konuşmalarımızı diğerinin duymasını istemiyordum. "Onlar beni tanıyor, dediklerine göre ben de onları tanıyorum. Hafızam mı silindi?" Ares çok hafif bir tebessüm ile beni izlerken ben iki kaşımı kaldırdım. "Nkys'in görsel ikizi miyim? Yoksa paralel evrendeki bir hali miyim? Kim bu Nkys?"
Ares tam bir şey demek için ağzını aralamıştı ki meyhanenin kapısı sertçe açılmıştı. Ben henüz arkama bakmaya bile fırsatım olmadan Ares beni kolumdan tutup kendisine çekti ve koşmaya başladı. Neden ve nereye koştuğumuzu bilmiyordum fakat arkamdan durmadan kılıç sesleri ile acıyla inleme sesleri geliyordu. Yıkık dökük bir kapıdan dışarıya çıktığımızda Ares durup kolumu bıraktı ve belindeki kılıcı çıkardı. "Git saklan, ben seni bulurum."
"Ares -"
"Demir." diyerek lafımı kesti Ares. "Git ve saklan, içeride de gördün. Sen hepimiz için önemlisin ve şu an seni korumak hepimizin görevi. Şimdi lafımı dinle, hadi gecem."
Ares bana başka bir şey demeden meyhaneye yöneldiğinde ben ilerideki büyük bir ağacın arkasına doğru koşmaya başladım ve onun arkasına saklandım. Meyhaneden yüksek sesler gelmeye devam ediyordu, hatta birçok kişi koşarak dışarıya çıktılar. Bunların bir çoğu meyhanede gördüğüm, beni destekleyen kişilerdi. Onlar korku ile sağa sola kaçışırken benim burada bir korkak gibi durmam içime sinmiyordu. Hızla ağacın arkasından çıkıp onların olduğu tarafa doğru koştum ve teni yeşil, gözleri kırmızı, kafasında mavi dikenler olan adamın kolundan tuttum. "İçeride kim var?"
"Avcılar." dedi adam nefes nefese, soran kişinin ben olduğumu görünce gözleri kocaman açıldı ve hızla önümde eğildi. "Katora'nın avcıları."
"Amaçları ne?"
"Sizsiniz." dedi adam telaşla. "Sizin için geldiler. Katora'yı tahtından indirecek tek kişinin siz olduğunu bildiği için avcılarını gönderdiler."
"Kaç kişiydiler içeride?"
"5 avcı vardı."
"Tamam." diyerek kafamı salladım. Ares de kendisinin bir avcı olduğunu söylemişti fakat beş avcıya karşı tek avcı ne kadar şanslı olabilirdi? Madem güçlüydüm, madem herkesten güçlüydüm ve gücümü sinirlendiğim zamanlarda daha iyi ortaya çıkarabiliyordum o zaman şimdi tam sırası gibi görünüyordu. Ares'ten azar yiyecek miydim? Büyük ihtimalle evet. Fakat burada kafamı yemekten daha iyiydi. Hızla kırık olan kapıdan içeriye girdiğimde yerde yatan ve kafaları bedenlerinden ayrılmış üç kişiyi gördüm. Diğer ikisi ise tüm kuvvetleriyle Ares'e saldırıyorlardı.
Yerdeki bedenlerden bir tanesinin kılıcını almak için eğildim fakat kılıcı kaldıramadım. Kılıç o kadar ağırdı ki Thor'un çekicini kaldırıyormuşum gibi hissediyordum, layık değildim. İki avcı Ares'i iyice köşeye sıkıştırmışlardı, Ares'in sol yanağında uzun kan dolu bir çizgi vardı. Eğer bir şey yapmazsam Ares'in kılıcı yere düşüp silahsız kalacaktı. "Beyler." dedim doğrulurken. "Beni mi arıyorsunuz?"
Ares bana, senin burada ne işin var, der gibi bakarken ben ona göz kırpıp üstüme doğru gelen adam çevirdim gözlerimi ve sağ elimi havaya kaldırdım. "Eğer bir adım daha atarsan tüm bedenini kül ederim."
Sadece blöftü ve işe yaramıştı. Karşımdaki adamı birkaç saniye sersemletmeye yetmişti. Bu sırada Ares kılıcını önünde adamın kalbini soktuktan sonra bana yakın olan adama doğru adımlamaya başladı. Adam bir benim elime bir Ares'e baktıktan sonra Ares'e doğru yürümeye başladı ve kılıcını havada sallayıp Ares'in kılıcına sertçe vurdu. İkisinin de kılıçlarından kıvılcımlar çıkarken hiç durmadan vuruşuyorlardı. Ares yorulmuştu, beş avcı ile savaşmanın kolay olmadığını şimdi kendi gözlerim ile görünce daha iyi anladım çünkü çok iyi savaşıyorlardı. Ares'in savaştığı adam en az Ares kadar ustaca kullanıyordu kılıcını.
Arkadan çatırdı sesi geldiğinde gerime döndüm, bir avcı daha gelmişti. "Demir! Git hemen buradan!" diye bağırdı Ares telaşla ve bu onun dikkatini dağıtmıştı. Kılıç elinden düşerken diğer adam kılıcı Ares'in kalbine doğru saplamak için hamle yapmıştı.
O an bir görüntü geldi gözümün önüne, cehennem gibi bir yerdeydim. Her yer yıkılmıştı, tüm ağaçlar yanıyordu. Sağda solda koşan canlılar vardı ve hepsinin de elinde kılıçlar vardı. O an gözüme biri ilişti, bu Ares'ti. Saçları yine griydi ama kısaydı. Elindeki kılıçla etrafındaki beş kollu siyah canavarları öldürüyordu.
Bu sırada elinde uzun kılıçla bir adam Ares'e doğru ilerliyordu. Kılıç çok farklıydı. O kılıca bakarken gözüm kamaştı, üzerinde yeşil taşlar vardı. Kılıcı tek eliyle yerde sürüye sürüye Ares'in olduğu yere yürüyordu, yürüdüğü her yerde toprakta kılıcın izi çıkıyordu. Ares o canavarlarla boğuşurken adam Ares'e arkadan yaklaştı ve kılıcı havaya kaldırdı. Kılıcı onun sırtına saplayacaktı.
"Hayır!" diye bağırdım elimi havaya kaldırırken. Bu sırada büyük bir ışık patlaması oldu ama çok karanlıktı. Ellerimden siyah dumanlar çıktı desem yeriydi. Gözlerimi kapatmak zorunda kaldım, birkaç saniye sonra açtığımda meyhanedeydim ve siyah dumanlar yavaş yavaş dağılmaya başlıyorlardı. İlk baktığım yerde yatan beden olmuştu, Ares'in kalbine kılıcını saplamak için hamle yapan adamdı bu.
O yerde cansız bir şekilde yatarken ben arkamı döndüm, içeriye girmiş olan adam de ölmüştü. Boynu ters duruyordu. Yutkundum, tükmüğüm boğazımı yakıp geçmişti, sanki bir asit yutmuştum. Yüzümde eller hissettiğimde önüme döndüm ve bana acıyarak mı yoksa gururla mı baktığını anlayamadığım Ares'i gördüm. "Demir -"
"Bunu ben mi yaptım?" diye sordum yerde boynu kırılmış olan adama bakarken. "O siyah sisleri ben mi çıkardım."
Ares usulca kafasını sallayıp tek bir eliyle iki elimi tuttu. "Evet, beni kurtardın." Diğer elini yanağıma koyup okşamaya başladı. "Tekrardan."
"Ares." diye fısıldadım. "Ben kendimi iyi hissetmiyorum." Başım dönmeye başlamıştı, yer sanki içine çöküyormuş gibi hissetmeye başladım. O benden çıkan siyah sisler beni tekrardan çağırıyorlardı. Bedenim geriye doğru düşerken ben karanlığa hapsolmuştum. Son gördüğüm şey Ares'in beni kucağına çekmesiydi. Devamını ne duydum ne de gördüm.
.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pandora , GAY
FantasyHayatıma son vermek istediğimde bu sonun yeni bir başlangıç olacağını tahmin edememiştim. Bir avcıya av olacağımı bilememiştim. Normal bir dünyada doğmuştum. Herkesin insan olduğu, süper güçlerin olmadığı, fantastik dünyanın sadece kitaplar ve filml...