Taç giyme töreni ∘ 43

2K 197 93
                                    

Saraya geri döndüğümüzde hepimiz yorgunluktan ölüyorduk. Birkaç yerde daha şimdiden kutlamalar başlamıştı fakat ben bugün o kutlamalara katılabilecek kadar enerjik olduğumu sanmıyordum. Ares ve Pandoras'ın da benden pek farkı yoktu. Yaralılar ile hemen ilgilenilmişti ve maalesef de kayıplarımız olmuştu, bu yüzden kutlamaların çok abartılı olmaması gerektiğini söyledim ve halkım bunu saygıyla karşıladı. Acılarımız biraz olsun dindiğinde gerçek kutlamalar o zaman yapılacaktı, bu kurtuluş uğruna kendi canlarını feda eden her bir kişi için tören düzenlenecekti.

Fakat şimdi vücudumdaki yaralara baktırdıktan sonra biri duşa girdim ve kendimi direkt yatağa attım. Tam uykuya dalacağım sırada yatağın diğer tarafının içine doğru çöktüğünü hissettim ve birkaç saniye sonra da bedenim Ares'in kaslı kolları tarafından sarılmıştı. "Gecem." diye fısıldadı boynuma bir öpücük bırakırken. "Nasıl hissediyorsun kendini?"

"Çok yorgunum." diye fısıldadım. "Galiba 3-4 gün aralıksız uyuyacağım."

Hafifçe gülerek boynuma bir öpücük daha bıraktı. "Uyu." diye fısıldadı saçlarımı okşarken. "Dinlenmeye ihtiyacın var. Hem ruhen hem fiziken çok yara aldın."

"Bana daha sıkı sarılırı mısın?" diye sordum kendimi onun bedenine iyice bastırırken. Ares bir şey demedi ama  bana daha sıkı sarıldı. Uykuya dalmam çok bir vaktimi almamıştı. 2-3 dakika içinde derin bir uykunun kollarında bulmuştum kendimi. Bu sefer kabuslar yoktu, savaş yoktu, yenilgi yoktu, ölüm yoktu, kan yoktu; güzel bir ormanın içinde Ares ile beraber çimenlerin üzerine yatmış gökyüzünü izliyorduk. Bulutlara anlam yüklemeye çalışıyorduk. Bu sırada arkamızda adım sesleri duyduk ve hızla bedenimizi doğrultup arkadan bize yaklaşan kişilere baktık.

Kısa sapsarı saçları olan beyaz bir takım elbise girmiş adam ile simsiyah uzun saçları olan mavi bir elbise giymiş olan kadın el ele tutuşarak bizim yanımıza doğru geliyorlardı. İkisinin de parlaklığı göz alıcıydı, onları görür görmez tuhaf bir tanıdıklık hissi dolmuştu içime. Tanıyordum ama nereden tanıdığımı tam olarak çıkartamıyordum. Bize gülümsediklerinde yüzlerindeki o parlaklık daha göz kamaştırıcı bir hal aldı, onlara hayran kalmama imkansızlıktı.

"Merhaba Nkys." dedi kadın ve gelip bana sarıldı. "Ben Selene. Ay tanrıçası."

"Selene." diye fısıldadım, işte gücümü aldığım kişi tam olarak karşımda duruyordu. Uzun siyah saçları belinden aşağıya düşüyor, bembeyaz teni hayranlık verici bir şekilde parlıyordu. Masmavi gözleri ise o güzel yüzünü daha fazla ön plana çıkartıyordu. "Buluşmuşsunuz." dedim içten bir gülümseme ile.

"Buluştuk." diyerek araya girdi Güneş tanrısı. "Ben Helios. Senin büyük büyük atanım." O dolgun kırmızı dudaklarında içten bir gülümseme vardı, anlaşılan sarı saçlarımı ondan mavi ve beyaz tenimi Selene'den almıştım. "Aşıklar her zaman buluşur Nkys. Eğer gerçek aşksa istersen 50 yıl geçsin istersen 3000 yıl geçsin, fark etmez. Her şekilde birbirlerini bulurlar." Ares ile bana baktı. "Sizin ve bizim gibi."

Gözlerimi Ares'e çevirdiğimde bizi anlamaya çalışır gibi baktığını fark ettim, ona henüz anlatmaya fırsatım olmadığı için konuyu bilmiyordu. "Bu Selene." diyerek kadını gösterdim. "Ay tanrıçası, gücümü aldığım kişi ve bu da Helios, Güneş tanrısı. Annemin gücünü aldığı kişi." gözlerimi onlara çevirdim. "İsterseniz hikayenin geri kalanını size anlatın."

Sıkı sıkı tuttukları ellerini bir saniye bile bırakmadan bir ağacın dibine geçip oturdular. Ares ile ben de onların karşısına geçtik. Selene küçük ama içten bir gülümseme ile bize bakarak konuşmaya başladı. "Biz Güneş ve Ay'ın temsilcileriyiz, küçüklüğümüzden beri birbirimize aşıktık fakat kime söylesek bunun imkansız olduğunu söylediler. Ben aydım o da Güneş. Ben karanlıktım o aydınlık. Ben geceydim o gündüz. Yeri gelir dalga geçerler yeri gelir bundan vazgeçmemiz için bize yalvarırlardı fakat aşk bu, nasıl vazgeçirsin ki?"

pandora , GAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin