Ares bana burada durmamı söyleyip gitmişti. Yarım saate yakın oturduğum yerde Ares'in bana bırakıp gittiği kılıçla oyalanıp geçmişimle ilgili birkaç şey hatırlamaya çalıştım ama başarısız oldum, tek bir kısmı bile canlanmıyordu kafamda. Döndürüp durduğum kılıcı tam sağa doğru bırakacaktım ki dışarıdan at sesi duyduğumda kaşlarımı çatarak ayağa kalktım ve kılıcı daha sağlam tuttum. Sonra atın kişnediğini duydum, camdan dışarıya baktığımda beyaz bir atın şaha kalktığını gördüm, üzerinde de Ares vardı.
Hiç oyalanmadan ve kılıcı bırakmadan dışarıya çıktım. Beyaz at yakından çok daha güzel görünüyordu, beyaz parlak tüyleri taranmıştı ve o kadar asil tavırlarla gözünü tek bir noktaya dikmiş sadece bakıyordu. "Ares, bu nereden çıktı?"
Ares elini bana doğru uzattı. "Saray çok uzakta, oraya yayan gidersen en az 5 saatimizi alır." Benim emin olmayan gözlerle baktığımı görünce güven verici bir şekilde gülümsedi. "Düşmene izin vereceğimi düşünmüyorsun değil mi?"
"Hayır ama..." İçime derin bir nefes çekip ata doğru adımlamaya başladım, sol elimi atın yüzüne koyup yavaşça okşamaya başladım. Atın rahatsız olacağını düşünmüştüm fakat daha rahat seçlvebilmem için başını daha fazla öne eğmişti. "Daha önce hiçbir ata bu kadar yakın olmadım."
"Seveceksin." dedi Ares. "Bak, Şahmeran da seni sevdi."
"Şahmeran." diyerek fısıldadım. "Güzel ismi varmış." Sonrasında Ares'in bana uzattığı eli tuttum ve büyük üzengiye basarak kendimi ata doğru iteledim. Ares beni önüne oturtmuştu, arkasına değil. "Çok hızlı sürmeyeceksin değil mi?"
"Sırtını göğsüme yasla." dedi Ares atın dizginlerinden tutarken, böylece onun iki kolunun arasında sıkışmıştı bedenim. At bir anda koşmaya başladığında sırtın zaten Ares'in göğsüne çarpmıştı ve öne doğru gelmeme imkan yoktu. Ares atı o kadar hızlı sürüyordu ki yüzüme sertçe vuran rüzgar gözlerimi bile zor açtırıyordu bana. "İyi misin?" diye sordu Ares, sesinde alay tınısı vardı.
"Bu kadar hızlı sürmek zorunda mıydın?" diyerek sesimi biraz yükselttim, rüzgar yüzünden sesimin ona gidip gitmediğinden emin değildim.
Ares'in güldüğünü hissettim, bu halimden zevk alıyor olmalıydı. "Biliyor musun?" dedi dudaklarını kulağıma yaklaştırırken, sonra çenesini benim omuzuma koydu. "Ne zaman at ile yarış yapsak sen beni hep kılpayı yenerdin. Atını o kadar hızlı sürerdin ki çoğu kişi senin geçtiğini bile hissetmezdi, rüzgar gibiydin."
"O anıları görmeden inanmam." diyerek fısıldadığımda Ares gülmüştü. Kaşlarımı çatarak yüzümü hafifçe ona doğru çevirdim. "Sen duydun mu benim ne dediğimi?"
"Şu ana kadar tüm fısıltılarını duydum." diyerek itiraf etti Ares. "Eğitim sırasında bana ettiğin küfürler de dahil buna."
Süper işitme gücü vardı, harika. "Tüm küfürlerimi duyup bir şey demediysen cidden bana karşı sabırlısın."
"Sabır sırası bende." diyerek derin bir iç çekti Ares ve ağaçların arasından kıvrılarak geçmeye başladı. Sırtımı onun göğsünde daha fazla bastırdım çünkü at arada bir sağa ya da sola doğru yatıyordu. Tüm vücudumdan büyük bir ürperti geçtiğinde Ares tek eliyle benim belimi sardı. "Endişelenme, güvendesin."
"Biliyorum." diye fısıldadım, nasıl olsa beni duyuyordu. At koştukça benim sırtım habire Ares'in göğsüne vurup duruyordu ve Ares sol eliyle sıkıca beni tutuyordu. "Daha ne kadar yol var?"
"Biraz daha var." dedi Ares rahatça, ben ne kadar gerginsem o kadar sakindi. "Saraya kadar at ile gitmeyeceğiz. Hem çok ses çıkar hem dikkat çekeriz. Yirmi dakikalık yolu yürüyeceğiz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pandora , GAY
FantasiaHayatıma son vermek istediğimde bu sonun yeni bir başlangıç olacağını tahmin edememiştim. Bir avcıya av olacağımı bilememiştim. Normal bir dünyada doğmuştum. Herkesin insan olduğu, süper güçlerin olmadığı, fantastik dünyanın sadece kitaplar ve filml...