"Kehanet ile ilgili daha fazla şey öğrenmemiz lazım." dedim, gözyaşlarımı sertçe elimin tersiyle sildim. Şu an ağlamanın sırası değildi, şu an oturmanın da sırası değildi, şu an bağırmanın çağırma sinir atman hiç sırası değildi, şu an bir bebek gibi davranmanın vakti değildi; tek yapmam gereken ülkemi ve sevdiklerimi düşünmekti.
"Öğreneceksin." dedi bir ses. Bir anda Pandoras yanımızda belirdiğinde yüzümüzü ona çevirdik, elindeki kılıçla bize bakıyordu. Kılıcın ucunu geldiği yöne doğru çevirdi. "Çünkü kehanetin habercisi geldi."
Aras ve ben kendimizi hızla toparlayarak Pandoras'ın gösteremediği yere doğru ilerlemeye başladık. Ağaçların arasında bir beden vardı, gözlerimi kısarak daha dikkatli bir şekilde baktığımda bunun Taranio olduğunu gördüm. Ares benden daha iyi görüyordu, ona çevirdim gözlerimi. Yüzü sinirli bir hal almıştı, sanki benden emir bekliyor gibiydi. En ufak bir işaret versem hemen şimdi gidip onun kellesini uçururdu fakat Taranio'nun tek başına olması şüpheliydi. "Neden o kehanetin habercisi?" diyerek Pandoras'a çevirdim yüzümü.
"Kehanetin habercisi olan o değil." dedi Pandoras bana ve gökyüzüne baktı. "İşte onlar."
Ares ve ben aynı anda kafamızı gökyüzüne kaldırdığımızda ağzımız şaşkınlıkla aralandı. Güneş ve Ay yan yanaydı ve Ay, Güneş'ten çok daha büyüktü. Normal olmayacak kadar büyük. Tavaş yavaş Güneş'e doğru gidiyordu ve gittikçe Güneş daha da küçülüyordu. "Kıyamet gibi." diye fısıldadım. Hem heyecan verici hem ürperticiydi, gözlerimi tekrardan Taranio'nun olduğu tarafa çevirdiğimde onu göremedim, ortadan kaybolmuştu. "Bizden önce gelmiş buraya, Fedor'u da kendi tarafına çekmiş."
"İşte bu kötü olmuş." diye fısıldadı Pandoras. Morali bozulmuştu, sanki yakınından bir ihanete uğramış gibi üzülmüştü, Ares'in de ondan farkı yoktu. Fedor'u mahzenden kurtaran onlardı, tutsak hayatından kurtaran onlardı, işkenceden kurtaran onlardı fakat Fedor kendisine acı çektiren adamı seçmişti. Onun yanında savaşmaya karar vermişti. Ares ve Pandoras'a ihanet etmişti.
"Kalan sağlar bizimdir." diyerek kılıcımı daha sıkı tuttum. "Savaşın sonunda Fedor ne kadar yanlış bir kişiyi seçtiğini anlayacaktır."
"Savaşı kazanacağımıza nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?" diyerek bana baktı Pandoras, yüzünde yargılayıcı herhangi bir ifade yoktu, sadece merak ediyordu belki de ufak da olsa bir umut kırıntıları arıyordu.
"Çünkü bir 50 yıllık hasret daha size yaşatmaya hiç niyetim yok. En azından bir dünyaya barış'ı getirelim, bir kez olsun kötülük değil de iyilik kazansın."
"İyiler sadece masallarda kazanır." diyen bir Bir ses duyduk. Arkamız dönüp baktığımızda büyücüler birliğindeki bir tane büyücüyü gördük, bizim tarafımızda değil Taranio'nun tarafındaydı ve gözleri kinli bir şekilde bize bakıyordu. Para hırsı mı güç hırsı mı ne olduğunu anlayamamıştım fakat yoğun bir hırs vardı. Taranio ona her ne vaat ettiyse işe yaramışa benziyordu, elini kaldırıp bir şeyler fısıldamaya başladığında üzerime doğru bir büyü attığını gördüm fakat pandoras ondan daha hızlı davranarak beyaz dumanlar ile büyüyü yok etti.
"Demek ki en son kaldığımız yerde savaşa devam edeceğiz." diyerek dikleştirdim duruşumu. "Tasmanı tutan sahibin nerede kaçtı mı?"
Büyücü dediğim kelimelere sinirlendi fakat hiçbir şey söylemedi, gözlerimin içine birkaç saniye baktıktan sonra koşarak ormanın derinliklerine girdi. Nir planlar çevirdiği belliydi, bu yüzden peşinden gitmedik. Ares kolumu tutup beni kendisine çekti. "Onlardan daha güçsüzüz, bu şekilde onlarla savaşamayız. Askerleri buraya almamız lazım." Sonra gözlerini Pandoras'a çevirdi. "Ve bizim yanımızda olan büyücüleri de."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pandora , GAY
FantasyHayatıma son vermek istediğimde bu sonun yeni bir başlangıç olacağını tahmin edememiştim. Bir avcıya av olacağımı bilememiştim. Normal bir dünyada doğmuştum. Herkesin insan olduğu, süper güçlerin olmadığı, fantastik dünyanın sadece kitaplar ve filml...