Eve geri geldiğimizde Ares üzerindeki stresten kurtulmak için kendisini banyoya atmıştı ve ben de onun kafa dinlemesini istediğim için rahatsız etmedim. Mantarları güzelce yıkadıktan sonra dolabın içindeki baharatlar ile karıştırdım ve tavada pişirip tabaklara aldım. Sonrasında da iki kadeh şarap koyup Ares'in gelmesini bekledim. Çok uzun sürmemişti, yaklaşık on dakika sonra yanıma geldiğinde karşımdaki sandalyeye oturdu ve tebessümle bana baktı. "Eline sağlık, çok güzel duruyor."
"Afiyet olsun." diyerek gülümsedim ve şarabımdan bir yudum aldım. "Sence doğru olanı mı yaptık?"
Ares mantarı ağzına atarken kafasını salladı. "Başka seçeneğimiz var mıydı?" Sarı parlak gözlerini benim gözlerime çevirdi. "Verilebilecek en doğru kararı verdik, endişe etme sen."
Kafamı salladım, bu tür konularda benden doğru, daha mantıklı kararlar veriyordu. Kapı iki kez usulca tıklandığında ben kalkacaktım ki Ares elini kaldırıp beni durdurdu ve kendisi gitti. Ben de aramızda mesafe bırakarak peşinden gittim. Neyse ki tehlikeli bir durum yoktu, Ares kapıyı açınca Pandoras içeriye girdi. "Şehirde büyük bir kaos hakim. Askerlerin büyük bir kısmı bizim yanımızda, halk tamamen bizde fakat soylular ve büyücüler Taranio'nun yanında."
"Hiç bizim yanımızda olan bir büyücü yok mu?" diye sordum kapı pervazına yaslanırken. "Hepsi bu adamdan yana mı?"
Ares ve Pandoras birbirlerine baktılar ve dudaklarında tehlikeli bir gülümseme oluştu, bu tehlikeli gülümseme bizim için değil daha çok düşmanlarımız için gibiydi. Pandoras yeşil gözlerini bana çevirdi. "En güçlüsü bizde."
"Pekala." diyerek içime bir nefes çektim. "Nerede o zaman?"
"Zindandaydı." diyerek araya girdi Ares. "Taranio onu öldürmeyi başaramayınca zindana attı. Ama sonra zindan bekçisinin bana ufak bir yardımı dokundu, onu serbest bıraktı."
"Ve nerede olduğunu bilmiyorsunuz?" diyerek tek kaşımı kaldırdım.
Ares dudaklarını birbirine bastırıp kafasını salladı. "Açıkçası... Bilmiyoruz. Fakat çok uzağımızda olmadığına eminiz."
"Anlıyorum." diyerek kafamı salladım ve Pandoras'a döndün. "Atleco nerede?"
"Onu gönderdim." diyerek içeriye adımlamaya başladı Pandoras. Onun da bu evde zorlandığını görebiliyordum çünkü etrafa efkarlı bir şekilde bakıyordu. Baktıkça maziyi hatırlıyordu, belki de en çok eşini, yani babamı. "Bize yardım ettiği için Taranio onu öldürür." diyerek kafasını iki yana salladı, kendine gelmeye çalışıyordu. "Kaçmasını söyledim."
Ben bir şey demeyince Ares araya girdi. "Nkys çok lezzetli bir mantar yapmış, yemek ister misin?"
"Elbette." diyerek gülümsedi Pandoras ve bana döndü. "Sen yemek yapmayı hiç sevmezdin, şaşırttın beni."
"Nkys'ten çok Demir'im." dediğimde Pandoras'ın gülümsemesi hafifçe soldu. Sonunda onu bu konuda hâlâ kırgın olduğumu anlamıştı.
"Bak, Nkys." dedi bana doğru bir adım atarken ve sağ elini yanağıma koyup okşamaya başladı. "İster Nkys ol, ister Demir, istersen başka bir şey fark etmez, sen benim oğlumsun."
"Ya babam?" dedim iki kaşımı kaldırarak. "Hangisi benim gerçek babam? Bu dünyadaki mi o dünyadaki mi?"
"O dünyadaki senin biyolojik baban değil." dediğinde gözlerimin dolmaması için alt dudağımı sertçe ısırdım. "Biliyorum, bunu duymak senin için çok zor, o adamı çok seviyordun fakat biyolojik olarak hiçbir şeyin değil."
"O da bunu biliyor muydu yoksa onu hipnoz mu ettin?"
Sustu, tek bir kelime bile etmedi. Gülerek kafamı iki yana salladım. "Hayatım koca bir yalanın üzerine kuruluydu öyle mi? Babam beni kendi oğlu sandığı için öyle çok seviyordu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pandora , GAY
FantasyHayatıma son vermek istediğimde bu sonun yeni bir başlangıç olacağını tahmin edememiştim. Bir avcıya av olacağımı bilememiştim. Normal bir dünyada doğmuştum. Herkesin insan olduğu, süper güçlerin olmadığı, fantastik dünyanın sadece kitaplar ve filml...