"Gelmeyecekler galiba." diyerek pencereden bakmaya devam etti Ares. Akşam olmak üzereydi, güneş yavaş yavaş batıyordu. Ağır turuncu rengi tüm saraya vuruyordu. "Yaşlı büyücü bizi kandırmış olabilir mi?"
Gelecekler diyen bir ses işittiğimde ben de diğer pencereden dışarıya bakıyordum. "Gelecekler." dedim aynı bana dendiği gibi. "Geç olacak ama güzel olacak."
Ares gözlerini saray bahçesinden çekip bana bakmaya başladı. Ben her ne kadar hâlâ batmakta olan güneşi izlesem de Ares'in bana delici bakışlar attığını hissedebiliyordum, bir şeyler düşünüyordu ama ne düşündüğü anlamam imkansızdı. Neredeyse beş dakika boyunca beni izlemeye devam etti, en sonunda konuştu. "Yıllar sonra ilk defa seni böyle görüyorum." dedi ağzındaki baklayı çıkararak.
Gözlerimi yavaşça onun sarı parlak gözlerine çevirip tek kaşımı kaldırdım. "Nasıl?"
"Gözü kara." dedi ve bana doğru adımlamaya başladı. "Son derece ciddi." Yanıma geldiğinde ellerini belimin iki yanına koyup beni kendisine doğru çekti. "Ama her zamanki gibi korkusuz."
Birkaç saniye boyunca onun gözlerine sessizce bakmaya başladım, sonunda kulağıma bir şeyler fısıldadıklarında Ares'in elini tutup yürüyeme başladım. "Gidelim."
Nereye diye sormadı ya da bana sorgularca bakışlar atmadı. Takip etmeye devam etti. Saraydan çıktık, birkaç asker grubu bizimle gelmek istese de izin vermeden yürümeye devam ettim. Ormana saptık ve patika yoldan ilerlemeye başladık. Zaten beş dakika sonra anlamıştı Ares nereye gideceğimizi, duraksadı ama takip etmekten de vazgeçmedi. Gitmek istemediğini anlıyordum, benim de çok gitmek istediğim söylenmezdi ama nerede başladıysa orada bitmek zorundaydı.
Neredeyse yarım saat boyunca yürümüştük, sonunda gelmiştik. Manastır'a.
Gözlerimi ilerideki büyük binaya kaymıştı, çok uzak mesafede olmasına rağmen o kadar muazzam görünüyordu ki görüntüsü beni hayran bıraktırmıştı. "Ares." diye fısıldadım. "O bina ne?"
Ares gözlerini benim baktığım binaya çevirdi. "Manastır." dedi, fısıldamamış normal konuşmuştu. "Ama terk edilmiş manastır. Büyülü, yanına çok yaklaşmamakta fayda var."
"Neden büyülendi?"
"Çünkü manastırın içinde lahitler var." diyerek yürümeye devam etti Ares, bu konu canını sıkmışa benziyordu fakat anlatmamazlık da yapmadı. "O lahitlerin içinde de bilgin büyücüler yatıyor. Büyüyü de onlar yaptılar, kendilerine. Manastıra on metre yaklaşırsan çığlık sesleri duyarsın, manastırın içine girersen bir daha çıkamazsın."
Merakla ona yaklaştım, bu tür konular her zaman dikkatimi çekerdi. "Ölüyor musun?"
"Bilmiyorum." diyerek omuz silkti Ares. "Girenler bir daha hiç çıkamadığı için içerisi hakkında pek fazla bilgimiz yok, sadece tahminlerimiz var."
Ares'in canı daha fazla sıkılmış gibi göründüğü için daha fazla soru sormadım.
Çığlık sesleri gerçekten de geliyordu kulağıma. Önceden böyle değildi, çocukken saklambaç oynarken saklandığım yer şimdi korku filmlerindeki lanetli yere dönmüştü. "Buraya girmeyi düşünmüyorsun değil mi?" diye sordu Ares, hafif bir endişe vardı sesinde. Ben sessiz kaldığımda o devam etti. "Sen öldükten sonra yanımızda yer alan büyücüler burayı lanetlediler, kendileriyle beraber. Neden lanetlediler bilmiyorum ama -"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pandora , GAY
FantasyHayatıma son vermek istediğimde bu sonun yeni bir başlangıç olacağını tahmin edememiştim. Bir avcıya av olacağımı bilememiştim. Normal bir dünyada doğmuştum. Herkesin insan olduğu, süper güçlerin olmadığı, fantastik dünyanın sadece kitaplar ve filml...