Merhaba arkadaşlar Yeni bir bölümle karşınızdayım. Sanırım ben bu bölümü yazamayayım diye bütün evren birleşip bana engel olmaya çalıştı 😂 ama ben her şeye rağmen sizin için yetiştirdim. Bu arada benim için biraz yoğun bir dönemdeyim Eğer sonraki bölüm gecikirse şimdiden affınıza sığınıyorum 🙏 oylarınızı ve yorumlarınızı sabırsızlıkla bekliyorum🥰 Sevgi ile kalın 💖
Sabah pencereden gözlerine vuran güneş ışıklarıyla uyandı, üzerinde anlam veremediği bir ağırlık vardı. Üşüyordu ve başından gözlerine doğru vuran anlamsız bir ağrı vardı. Bu yüzden yataktan çıkmak istemedi, ama yatağa da sığamıyordu , daha doğrusu içinde bulunduğu odaya, eve hatta hiçbir yere sığamıyordu, dünya dar gelmiş gibiydi...
Neydi ona böyle hissettiren, hasta mıydı ki? Bu yüreğini sıkan hangi hastalıktı?..
Göğsünün üzerindeki yükle daha fazla duramazdı bu yatakta, kalkmak istedi, hiç hali yoktu ama kalkmak zorundaydı, bu yatak boğuyordu onu. Kalkıp banyoya girdi, başından aşağı süzülen sularla birlikte içindeki sıkıntının da akıp gitmesini diledi, ama olmadı...
Kısa bir banyodan sonra gardırobunun kapağını açtı, içindeki rengarenk, ışıl ışıl elbiselerine göz gezdirdi ,ayakkabılarına baktı, hiçbirini giymek gelmiyordu içinden. En son dolabın üst rafına katlayarak koyduğu siyah geniş pantolonunu ve düz beyaz bluzunu aldı, hızlıca giyindi. Makyaj masasına oturunca aynada uzun uzun yüzüne baktı, makyaj yapmayacaktı, içinden gelmiyordu, saçlarını da yapmadı...
Tam odadan çıkıyordu ki üşüdüğünü fark etti, normalde bu kadar üşümezdi. Tekrar kapattığı dolabın kapısını açıp içinden dizlerine kadar gelen siyah bir hırka çıkardı, hırkayı giyinirken salona indi. Salona girdiğinde kahvaltı masasını hazırlayan yeğeni ile göz göze geldi.
Didem: Hala neyin var, hasta mısın?
Ömür: Bilmiyorum Didem, çok bitkin hissediyorum.
Didem: Kahvaltıdan sonra beraber dışarıya çıkalım mı? Deniz havası alırız birlikte, hem sana da iyi gelir.
Ömür: Çok iyi olur biliyor musun, boğulacak gibi hissediyorum, belki iyi gelir deniz havası.
Ömür, bir yandan Didem'le konuşurken bir yandan da salona göz gezdirdi. Salonda ikisinden başka kimsenin olmadığını fark edince tekrar Didem'e döndü.
Ömür: Herkes nerede Didem?
Didem: Babamla Emine abla yürüyüş yapıyorlar, amcam da az önce buradaydı sonra Ferman çağırdı "Bir şey söyleyeceğim." dedi bahçeye gittiler.
Didem'in lafını bitirmesiyle Behzat ve Ferman bahçe kapısından içeri girdiler.
Didem: Hah, işte geldiler.
Ömür, Didem'in söylemesi ile başını bahçe kapısını çevirdi, salona giren Ferman ve Behzat'ı izledi. Ferman, ağır adımlarla gelip mutfak tezgahına yaslanarak kollarını birbirine bağladı; Behzat ise Didem'in hazırladığı kahvaltı masasının başındaki sandalyeye ağırlığını verip masayı inceledi sessizce.
Behzat ve Ferman'ın bu sessiz hallerine alışık olmayan Ömür, bir şey anlamak için yüzlerine bakmak istedi ama ikisi de ondan gözlerini kaçırıyordu. Bu şekilde bir şey anlayamayacağının farkına varınca "Günaydın" dedi Ömür, konuşmaya başlamak için.
Ferman: Günaydın hala.
Ferman'ın bu zar zor duyulan cevabı karşısında kaşlarını çattı Ömür, bir şey olmuştu, kötü bir şey...
Ömür: Neyiniz var sizin?
Ömür ikisinden de bir cevap alamadı. Onların bu sessizliği artık Didem'i de meraklandırmıştı.
![](https://img.wattpad.com/cover/336051939-288-k797610.jpg)