Herkese selam!!! Nasılsınız, özlediniz mi beni? Açıkçası ben sizleri çok özledim. İlk defa arayı bu kadar açtım farkındayım ama bu elimde olan sebeplerden ötürü değildi. Sizi çok beklettiğimi biliyorum umarım beklediğinize değecek bir bölüm olmuştur. İyi okumalar, sevgiyle kalın ❤️
Saat gece yarısını geçeli çok olmuştu, hastanenin bahçesinde dikilmiş gökyüzünü izliyordu Ömür. Tek bir yıldız bile yoktu gökyüzünde, yas tutarcasına zifiri karanlığa gömülmüşlerdi...
Doktor Turgut'un bugün söyledikleri, Ömür'ün kafasının içinde dönüp duruyordu. 20 dakika önce yoğun bakım camının arkasından İlyas'ı izlerken de bunları düşünüyordu. Bu düşüncelerden kaçamıyordu ama İlyas'ı öyle hareketsizce yatarken görmek canını daha fazla yakıyor diye hastanenin bahçesine atmıştı kendini. Şimdi ise İlyas'tan uzak kaldığı için yanıyordu canı. " Çaresizlik" denen şey bu olmalıydı...
Bahçede daha fazla durmak istemeyince birkaç metre arkasından gelen Hakan'a işaret edip yukarı çıktı . Hastane koridorlarında derin bir sessizlik vardı, yoğun bakım katına gelince koridorda hiç kimsenin olmadığını gördü . Bu çok normaldi çünkü saat neredeyse gece 02.00'ye geliyordu, Façalılar da evlerine gitmişlerdi, sadece Ömür'ü yalnız kalmaması için Hakan'ın burada kalmasını söylemişti Haşmet. Doğru olan da buydu, çünkü Haşmet kan dökmeye bu kadar meyilli iken Çakırbelilerle bir arada durması hiç de sağlıklı değildi.
Ömür izleme odasının kapısına gelince Hakan'a kapıda beklemesini söyledi. Kapıdan içeri girince ise gördüğü kişi ile irkildi; Alparslan izleme odasına Hayriye için konulan bankın üzerine oturmuş, tepkisiz bir şekilde camın arkasında yatan İlyas'ı izliyordu. Ömür'ün içeri girdiğini görmüş ama yine de o tarafa hiç dönmemiş, istifini bozmamıştı. Ömür onu orada bulmayı beklemiyordu, çünkü yaklaşık 25 dakika önce bu odadan ayrılırken bütün Çakırbeyliler Hayriye hanım için ayrılan odada bekliyorlardı, Ömür herkesin uyumuş olacağını düşünmüştü ama belli ki uyku tutmayan tek kişi kendisi değildi. Biraz daha dikkatli bakınca Alparslan'ın ağladığını fark etti, buna şaşırmamıştı, çünkü ne hissettiğini az çok tahmin edebiliyordu.
Ömür, bir an için Alparslan'ı yalnız bırakmayı düşündü, ama sonra onun bunu hak etmediğine karar verdi. Öfkeliydi, bütün zerreleri ile Alparslan'a nefret besliyordu. Nefretini belli eden bir tavırla kapıyı sertçe kapatıp Alparslan'ın yanına oturdu, tıpkı onun gibi gözlerini camın arkasında yatan adama dikti, bu suskunluk bir kaç dakika sürdü, sonra ise Alparslan'ı hiç beklemediği bir anda, İlyas'a bakmaya devam ederek konuşmaya başladı Ömür.
Ömür: Ağlamakta haklısın, ben olsam ben de ağlardım.
Ömür'ün onunla konuşması Alparslan'ı hem şaşırtmış hem de kızdırmıştı. Gözlerini amcasından ayırmadan karşılık verdi.
Alparslan: Ne saçmalıyorsun sen?
Ömür: Aylar önce sordum doktora biliyor musun; niye dedim, bu hastalık niye İlyas'ı buldu? Ailesinde bu hastalığa yakalanan hiç kimse yok, niye İlyas?..
Ne cevap verdi biliyor musun?Ömür'ün anlattıkları Alparslan'ın dikkatini çekmişti, gözlerini İlyas'tan ayırmadan dinlemeye devam etti.
Ömür: " Ağır stres" böyle söyledi, hayat onu çok yormuş, böyle bir hayat yaşadığı için hastalanmış. Çok dokundu biliyor musun, İlyas'a sordum "Bu hayatı sen mi istedin?" diye.
Alparslan: O istemedi...
Ömür'ün son söyledikleri sanki mümkünmüş gibi Alparslan'ın canını daha da yaktı "Benim yüzümden mi?" diye düşündü; bu ihtimal boğazında koca bir yumruya dönüştü...