"Nihayet uyandın."
Eren yutkunmak istedi ama ağzı öyle kuruydu ki kereste yutmuş gibi hissetti. Uzun uzun öksürdü. Susamıştı. Eğer biraz boğazı yumuşarsa daha rahat konuşabilirdi belki. "Su..."
"Susadın mı?" arkasından hala kimin konuştuğunu bilmediği adam odanın diğer köşesinde duran sarışın kadından su getirmesini istedi. Kadın yarı dolu pet şişeyi ağzına verdi. Su kuruyan ağzından aşağı doğru ılık ılık aktı. Kendini biraz daha canlanmış hissetti. O zaman etrafı daha rahat incelemeye fırsatı oldu.
Bir laboratuvardaydı. Floresan lambanın parlak ışığı ayaklarının dibine düşüyordu. Oturtulduğu sandalyede elleri arkadan bağlandığı için hareket edemiyordu. Kurşunun çıkarıldığı yer ağrıyordu. Sanırım buraya taşınırken dikişleri patlamıştı. En son neler olduğunu hatırlamaya çalıştı. Sesin kime ait olduğunu fark edince tüyleri diken diken oldu. "Zeke..."
"Demek hatırlıyorsun. İyi, özet geçmek zorunda kalmayacağım." Sarışın adam yanına geldi, önünde eğildi. "Çok büyümüşsün. Seni en son gördüğümde on dokuz yaşında bir delikanlıydın."
Eğer Eren yeni uyandığından emin olmasa kabus gördüğünü sanırdı. Zeke nasıl hayatta olabilirdi? Biri onu taklit mi ediyordu? Hayır... Bu duruş, bu ses, bu bakışlar... Yıllar önce öldürdüğü ağabeyine aitti. "Sen ölmüştün... nasıl-"
"Sen nasıl kalbine kurşun girmesine rağmen hala hayattaysan o sebepten." dedi Zeke sakince. Kızgın görünmüyordu ama sesinde Eren e tanıdık gelmeyen bir soğukluk vardı. Zaman Zeke yi de çok değiştirmişti. Sarı sakalları vardı. Gözünün kenarında yeni yeni belirmeye başlamış ufak kırışıklıkları görebiliyordu. Ama onu kardeşi gibi bakmıyordu. Zeke her zaman ona en değerli hazinesiymiş gibi bakardı iysa. Şimdi ise bakışları... boştu. Dipsiz bir kuyu kadar karanlık ve boş. "Merak etme, her şeyi anlatacağım. Bunun için fazlasıyla zamanımız olacak. Ondan önce bana neler yaptığını anlat. Duyduğuma göre bir çocuğun varmış."
Lucjan nın bahsi Eren i kendine getirdi. Mikasa... Yokluğunu fark edince deliye dönmüş olmalıydı. "Beni bırak. Seninle ne zaman, ne istersen konuşurum ama şuan olmaz. Mikasa nın yanına gitmem-"
"Yıllar sonra dirilen ağabeyini görünce ilk söyleyeceğin şey bu mu? Mikasa. Hani şu onun için gözünü kırpmadan ağabeyini vurduğun kız."
Yıllarca nasıl vicdan azabı çektiğini bir tanrı bilirdi ama Mikasa yı ilk vurmaya kalkışan oydu. "Mikasa yı vurmaya çalışan sensin. Bana vurdurtmaya çalışan."
"Beni öldürmeye çalışan da ilk sendin-"
"Çünkü babamı öldürdün!" diye kükredi Eren. Sinirden titriyordu. Tüm çocukluk travmaları sanki bir bir hafızasına hücum ediyordu.
Zeke ona ayağının altına yapışmış bir sakız gibi baktı. "Ona hala baba diyor olman hayret verici."
"Neden döndün?" dedi Eren. "Madem hayattasın, neden yıllarca saklandığın delikten şimdi dışarı çıktın?"
"Dönmeye niyetim yoktu elbette. Paradis benim için kötü anıları çağrıştıran bir cehennemden farklı değil... Zaten istesem de yapamazdım. Kalbime giren kurşun yüzünden yıllarca solunum makinesi bağlı yattım."
Eren nefes almakta zorlanmaya başladı. Zeke nin devam etmesini bekledi.
"Daha sonra buna kurşunun sebep olmadığını, göğüs kafesim parçalandığı için kaburga kemiğinin akciğerlerime hasar verdiği ortaya çıktı. O zamandan beri Yelena bana refakat eder." yanlarında bekleyen uzun boylu kadına işaret etti. Yelena nın yüzü bir kaya kadar soğuktu. "Hatta kurşun kalbime dokunmamış bile. Her nasılsa perikartım çelik bir zırh kadar kuvvetliymiş. İlk başta bunun bir mucize olduğunu düşündüm. Ta ki senin de kalbinin tam ortasından vurulmana rağmen hayatta olduğunu görene kadar..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ACKERMANS 2
Fanfic"Ackermanlar'ı öldüremezsin... Onlar zaten ölü doğarlar." * Bir Attack on Titan Polisiye AU 'dur. ACKERMANS kitabının devam hikayesidir. Keyifli Okumalar...