-4

530 98 95
                                    

Hayatımda ani ve farklı duyguları aynı anda bu denli yaşadığım bir an daha hatırlamıyordum.

Hemen, birkaç adım önümdeydi. Ev karanlıktı, gitgide soluklaşan güneş ışınları hariç herhangi bir şey yoktu bu küçük evi aydınlatan. Ama aylardır, günümün her anı karşıma çıkan, hiç değilse kafamın içinde dolanıp duran yüzünü biliyordum. Siyah, gördüğüm fotoğraflara nazaran biraz daha uzamış saçları, dolgun dudakları, minik burnu, mavi bir pijama takımının içindeki küçük bedeni, bana bakarken birbirlerine sürtüp durduğu çıplak ayakları, merakla yüzümü süzerken bunu istemsizce yapıyormuş gibi dişlerinin arasına yerleştirdiği baş parmağı... Altı aydır kayıp olan ve Jungkook'un öldürmekle suçlandığı Kang Hwan, sevdiğim ve masum olduğuna inandığım çocuğun apartman dairesinde, gözlerime bakıyordu.

Tam olarak ne hissetmem gerektiğine karar veremiyordum o an. İnkarın eşiğindeydim. Kabullenmek istemiyordum. Küçücük bir çocuk, aylardır ailesinden ayrı konulmuş ve bu eve mi hapsedilmişti? Jungkook'un, onu parmakla gösterip suçlayan herkesi haklı çıkaracak bir biçimde, onun evinde mi tutulmuştu?

Aklım almıyordu, tekrardan aptalı oynamak istiyordum. Bu eve hiç gelmemiş olayım, kendi aptal yalanımla yaşayayım istiyordum. Bu benim kaldırabileceğimden çok daha ağır bir gerçekti. Bedenimi adeta buz kestiriyor, ayakta durmamı zorlaştırıyordu. Kalbimi azarlıyordu yüz yüze bakıştığım bu çirkin gerçek. Her şeyin bir açıklaması olduğuna inancım sert bir tokat gibi yüzüme çarpıyordu şimdi. Artık ne kendimi, ne de onu affedebilecek bir zaman dilimi göremiyordum ileriye dönük.

"Hwan..." dedim, sesim çaresizce, hala buna inanmak istemezce çıktı. Çok kızdım kendime, küçücük bir çocuğun belki de aylar sonra buradan kurtulmasındaki tek umuttum. Hala gözlerimde kirpiklerimi zorlayan damlalar, yüreğimde ise yüzsüz bir acı vardı. Neyin yasını tutuyor, dahası bunu kendimde nasıl hak görüyordum bilmiyordum fakat hemen kendimi toplamam ve onu buradan çıkartmam gerekiyordu. Bundan sonrası yoktu, gözlerimle gördüklerimden sonra inanacağım söz kalmamıştı. Bu sözler Jungkook'un ağzından dökülecek olsa bile, bir önemi yoktu artık.

"Sorun yok," dedim iki elimi onu incitmeyeceğimi inandırmak istermiş gibi yavaşça havaya kaldırırken. "Seni buradan çıkaracağım tamam mı?"

Hwan, dediklerim dikkatini çekmiş gibi kocaman açtı gözlerini. Benden biraz çekinmiş olacak ki, mutfağın iç tarafına doğru biraz daha sokuldu, sakladı minik bedenini. Ona doğru oldukça yavaş bir adım atarken aynı zamanda boyumu onunla eşitlemek için tek dizim üzerine çöküyordum.

"Korkma, her şey bitti Hwan." dopdolu gözlerimle fısıldadım ona. "Seni ailene götüreceğim, hadi gel yanıma."

Küçük çocuğun bedeni, konuşmayı kestiğim an öyle bir kasıldı ve gerildi ki, ilk başta ailesiyle alakalı bir şey duyduğu için yaşadığı şok olduğunu zannettim. Fakat Hwan sadece birkaç saniye içinde bir adım gerilerken ağlamaya başladı. Başını iki yana sallıyor, korktuğunu belli edercesine ağlıyordu. Şoktaydım. Ne olduğunu anlamıyordum, evdeki sessizliği aniden yaran ağlama sesi yüzünden paniklemeye başlamamın sebebi de buydu. Şaşırmıştım.

Ağzımı aralamak, ona sakin olmasını söylemek üzereydim. Ya da o an aylardır bir eve hapsolmuş küçük bir çocuğun ağlamasını  çok da sorgulamama gerek olmadığını düşünecek ve bedenini kucaklayıp çıkacaktım bu evden. Fakat yapamadım hiçbirini, bedenimi yerine adeta çivileyen bir ses daha yankılandı evin içinde.

Aralık bıraktığıma son derece emin olduğum kapının, sertçe kapanma sesi.

Duyduğum sesle aniden arkama döndüğümde, gözlerime nefret ve hırsla balan Jungkook ile karşılaştım. Korku. Bu güçlü duyguyu ona karşı hissettiğim ilk andı bu. Ellerim korkuyla titremeye başlamış, yıllardır konuştuğum ana dilimi unutmuştum sanki. Ardından kapattığı kapının önünde durmuş, çattığı kaşlarıyla bedenimi delik deşik eden bakışları atıyordu sadece birkaç saniyede. Sıçmıştım, kaçacak tek yerim yoktu.

atlas | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin