-14

552 83 132
                                    

"Bu gece için üzgünüm," bir eli benimkini sıkıca kavramış, binasının merdivenlerinden çıkarken telefondaki Mingyu'a doğru konuşmuştu Jungkook. Sesi oldukça sakin ve kısıktı. "İdare ettiğin için teşekkür ederim, telafi edeceğim."

Kapısının önünde geldiğimiz an elimi bırakmış, kotunun cebine atmıştı. Kısa süre içinde avucuna gelen anahtar ile üç kere kilitlenen kapıyı açarken kısaca 'hm' diye mırıldandı. Açılan kapıdan içeri onun peşinden girerken üzerimdeki ona ait olan ceketin kollarını iyice içime çekmiştim. Onun üzerinde sadece bir tişört vardı. Hemen arkasında olduğum için geniş sırtına, yağmur yediği için nemlenip tenine yapışan beyaz tişörte bakıyordum. Üşümüş olmalıydı.

"Evet," dedi odasına doğru yürürken. Güneş henüz doğmamıştı. Pikabın kasasında uzunca bir süre durmuştuk öylece. Onun kucağında, bedenimi sımsıkı saran kollarının arasındaydım. Her ne kadar benden daha derin bir ağlayış kopsa da bedeninden, benden çok daha önce sakinleşmişti. Kalan bütün süreçte benim yaşlarımın durması için uğraşmış, yanaklarımdaki ıslaklığı sıcacık avuç içi ile silip durmuş, dudaklarımın büzülüp titrediği her an için kendi kırmızılıklarını boynuma bastırıp öylece beklemişti. Sakin olmam gerektiğini, geçip gittiğini söylese de yapamıyordum işte. Kafamın içinde sürekli dolaşıp duran o sesler bana henüz anlattıklarını tekrar ediyor, her seferinde kalbimi tekrardan kırıyordu.

"Evet, yanımda." odasına girdikten sonra arkasına dönüp baktı bana. Sesindeki değişen o tondan anlamıştım benden bahsettiğini. Üzerime doğru bir adım geldiği anda sırtımı kapanan kapıya yasladım. Jungkook derince yutkunup yaklaştı bana, kafasını onu onaylar gibi sallarken bir başka 'hm' döküldü kapalı dudaklarının arasından. Telefon konuşması son buluyor olmalıydı.

"Kapatıyorum" dediği sırada aramızdaki mesafeyi sıfıra indirecek şekilde bedenini benimkine yasladı. Boştaki elinin parmakları ağırca yanağıma yerleşti. "Sonra konuşuruz."

Son bulan telefon konuşmasını ekrana bakarak sonlandırmak yerine telefonunu gözlerini benden bir saniye olsun çekmeden kapatıp yan tarafındaki komodinin üzerine bıraktı. Karanlık odada bana oldukça yakın olan yüzüne bakarken düşünüyordum, biz bu odaya beraber girdiğimiz her sefer için ışıkları kapalı tutuyor, birbirine yakın bedenlerimizi karanlığa gömüyorduk.

"Bir sorun var mıymış?"

"Yokmuş," dedi tıpkı benimki gibi oldukça kısık olan sesi ile. Nemli saçlarının uzamış tutamları alnından dökülüp gözlerini biraz kapatıyordu. Yine de gözlerinin sabırsızca yüzümde dolanmasını, pencereden yansıyan ay ışığı ile galaksilerinin parladığını görebiliyordum. Jungkook ay ışığında gerçekten çok, çok güzel gözüküyordu. Yine de ona bakarken canlı bir gün ışığında gülümserken ne kadar güzel olacağını düşünmeden edemedim. Bütün gece olduğu gibi yine doldu gözlerim, fark etti o da bunu.

"Gözlerin şişmiş," dedi yanağımdaki avucu yavaşça tenimi severken. Boştaki elinin parmakları saçlarımın arasına girip onları geriye doğru tararken saç diplerimde hissettiğim dokunuşu ile yavaşça kapandı gözlerim. Jungkook hoşuma gittiğini anlamış gibi parmak uçlarıyla hafifçe kaşıdı bulunduğu yeri, saçlarımı nazikçe kavramaya devam etti.

"Seninkiler de öyle," kapkaranlık geceye ve sessiz evinin üzerimde bıraktığı ağırlık yüzünden fısıldadım yüzüne doğru. "Yorgun duruyorsun,"

"Yorgunum," yanağımdaki avuç içi boynuma doğru kaydı önce. Göğsüme doğru kayıp üzerimdeki ona ait olan ceketi kavrarken "Uyuyalım," dedi.

Benim kalbimin zavallı çırpınışları göğsümde kendini belli etmeye başladığı an Jungkook ceketi omzumdan sıyırdı önce. Yavaşça, kumaş seslerinin çıkardığı sesi dinleyebileceğim bir ağırlıkta indirdi ceketi omzumdan aşağıya. Yorgun, bayık gözleri bir saniye olsun ayrılmıyordu benimkilerden. Ona ayak uydurup kolumu içerisinden çıkartırken benim de ondan bir farkım yoktu. O ceketi çıkartırken birbirimize gözümüzü bile kırpmadan bakıyorduk çünkü.

atlas | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin