-24

401 59 101
                                    

"Kafayı mı sıyırdın yoksa bunca derdinin arasında nir de beni mi sınamaya karar verdin sen Jungkook!"

Jungkook kollarını göğsünde birleştirmiş, kalçasını pikaba yaslamış halde yerdeki taşları eşelerken Seokjin'i pek de umursar gibi durmuyordu. Dakikalar sonra evden çıkıp yanımıza geldikten bir süre sonra Seokjin apar topar evden çıktığını gösterir bir şekilde altındaki eşofman altı ile lüks aracından inmiş, olanları kabaca öğrendikten sonra sinirini gizlemek istemiyormuş gibi söyleniyordu.

"Seni buraya kafa sik diye çağırtmadım," dedi Jungkook. Gözlerim parmak boğumlarındaki yaralara kaydı.

"Oh, tabii!" Ellerini kaldırıp geri indirdi Seokjin. "Yine birilerinin ağzını yüzünü yamulttuktan sonra arkanı toplayayım diye çağırdın çünkü!"

"Sesini alçalt, Seokjin." Aniden göz teması kuran Jungkook'un sesindeki ifade donuk olmaktan çok uzaktı bu sefer. "Yoksa gelip o ağzını iyice bir sikmesini bilirim."

"Serserilik yapıp bana ahkam keseceğine aklını başına al!" Jungkook'a doğru bir adım yaklaştı. "Kendi hayatını siklemiyorsun diye onu da kendinle beraber belaya bulaştırıyorsun, kendine gel artık Jungkook, dibine kadar haklı da olsan kendini tutup mantıklı davranman gereken yerde kızgın bir kurt gibi her şeyi yıkıp duruyorsun. Mahkemene sadece bir ay kaldı, onunla beraber görünmemen gerekiyorken sizi yaralar içinde, yanınızda bir fahişeyle sokağın ortasında buluyorum!"

"Ağzını topla,"

"Siktiğimin ayrıntılarına takılmak yerine beni dinle!"

"Son bir kez daha söyleyeceğim," kalçasını sertçe arabadanın kaputundan ayırıp Seokjin'e doğru keskin ve hızlı bir adım attı.

"Ya o sesini alçaltır ve siktiğimin ağzını toplarsın ya da ben susmak bilmeyen ağzını bir güzel-"

"Tanrı aşkına, serseri pislik-"

"Soktuğumun süt oğlanı-"

"Seokjin, Jungkook."

Kısık ve kırık sesim, her ikisi de baskın ve yüksek tonları dudaklarında yer edinse de anında sözlerini kesmiş, dönüp bana bakmışlardı.

"Lütfen, sadece onun güvenliğinden emin olmak istiyorum."

Kısık sesim her ikisinin de bakışlarını benden hemen arkamdaki, yaslandığım pikabın açık kapasından içeriye oturmuş Daisy'e kaydı. Yüzlerindeki o çatılmış sert ifadeler bakışlar kendisini bulduğu an gözlerini kaçıran kıza karşı yumuşamış, derin bir yutkunuş yayılmıştı soğuk gecede aramızda.

Üzerinde benim hırkam ve Jungkook'un montu, dizlerinde ise pikabın kasasında uzanmak için kullandığımız örtü vardı. Ağlama sesleri her ne kadar kısılsa da aniden kasılan yüzünü ve artan gözyaşlarını anımsıyordum. Yaralarını silerken bana bakmaya utanan gözlerinin sıkkınlığını anlıyordum, anneme benzeyen çehresindeki acıyı iliklerime kadar hissediyordum.

"Tanrı aşkına," Seokjin bıkkınca iç çekti önce. Kıza bakarken bizim kadar kırılmamıştı onun ifadesi. Derdim ya, bir bana kırılgandı kalkanları bu kadar. Olaya soğuk kanlılıkla bakmakta üzerine olmadığını, gözlerinin önünde darp edilmiş bir hayat kadını olmasının ifadesini bir an olsun tekletmeyişinden anlıyordum.

"Onu bulunduğu yere geri götürmek haricinde yapabileceğimiz başka hiçbir şey yok."

"Ne?"

"Üzgünüm Taehyung,"

"Öylece onu gönderecek miyiz, Seokjin, o adamların elleriyle yolladığı kişi tarafından öldürülüyordu neredeyse."

"Tanrı aşkına- beni buraya olayın üzerini örtmeye çağırmadınız mı Taehyung? Jungkook adamın iki parmağını kırmış döverken, kızın hakkını arayacaksak yargılanacak tek kişi dayın veya o adamlar olmaz ve inan bana, Jungkook'un bütün dava süreci iğne ipliğine bağlıyken bunu istemezsiniz, anladın mı?"

atlas | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin