-25

406 65 202
                                    

Jungkook'la sorunları çözmek için birden fazla yönteme başvurduğumuzun farkındaydım. Bazen yaralarla eve geldiğinde ben saatlerce, göz altlarım tahriş olana kadar ağlar dururdum. Sessizce, kelimelerinin tükendiğini gösterircesine saçlarımı okşar uyuyakalmamı beklerdi o da. Hiç konuşmadan, karanlıkta, kanepesinde sarılarak sessizce durduğumuzu ve berbat günü derin yutkunuşlar ve okşamalarla geçirmeye çalıştığımızı da hatırlıyordum. Bir keresinde hafif bir kavgaya bile tutuşmuş, benim durduk yere ağlamam sonucu bütün gerginliğimin kaşındaki yaraya hiçbir şey yokmuş gibi davranmanın ağırlığı olduğu anladığı an alttan almıştı beni. Bir şekilde, darmadağın bir halde halletmeye çalışıyorduk işte. Ağlıyor, sarılıyor, okşuyor, öpüyor kavga edip kırıyor ve her ne kadar alışması zor olsa da bazen de-

Sadece sevişiyorduk.

Bedenlerimiz bir olmasa da, öylesine karışıyordu ki Jungkook bana, tenimdeki en sert dokunuşlarına tanık ediyordu beni. Altından ne gözyaşı ne de basit temaslarla kalkamayacağımızı fark ettiğimiz durumlarda bedenlerimiz sözü alıyor gibiydi. Kafayı yemiş, kaybolmuş iki ruh ve karmakarışık zihinlerimiz tek çıkış yolu buymuş gibi bedenlerimizi birbirine öylesine itiyordu ki, bazı geceler tenlerimizin altında zıt yönlü mıknatısların yattığını bile düşünüyordum.

Çünkü tüm varlığım üzerine yemin edebilirdim ki onun o sıcacık avuç içi ne olursa olsun tenimi terk etmiyordu. Her yerimdeydi, bazen en mahremim, bazense birbirine sıkıca kenetlenmiş parmaklarımızla benim avucumun hemen üzerindeydi. Beni tenimden yakalıyor, en derin çukurda arzularımla benliğimi terbiye ediyordu sanki.

O gece, her şey her nasılsa son bulduğunda pikabıyla tepede dururken o anlardan birinde olduğumuzu da biliyordum. Kelimeler tükenmiş, gözyaşlarım kurumuştu. Acı içindeydim. En büyük çıkmazım hayatımın merkezindeydi. Jungkook'a tutsak ve onunla özgürdüm. Hiçbir şey, onun ayda parlayan güzel teni hariç hiçbir şey yolunda gitmiyordu. Dipteydim. Ellerimde henüz bıraktığım bıçağın kanı, göğsümde şahit olduklarımın acısı ve gözlerimde çaresiz bir yakarış vardı. Konuşamadık o yüzden, yarım yamalak anlattığım birkaç geçmişin kiri hariç düzgün düşünemiyordum bile. Bunu bildiğini, hissettiğini ise sırtımı pikabın kasasına yasladığında, bacaklarımın arasına bir saniye olsun tereddüt etmeden girdiğinde anladım.

Jungkook o gece, biz kırık ışıkların turuncusuyla sabahı edene kadar durmadı. Tenimi ne kadar sert sevdiğini, tükendiğini zannettiğim gözyaşlarım yenilenince fark etsem de her şey, her bir dokunuş ve her kirli günah doğruydu o anda. Dudakları benimkilerin üzerinde, boynumda, en mahremimde ve hassas her bir noktamda gezinirken, titreyen beceriksiz ellerim onun kafayı yedirten boğuk inlemesini kulaklarıma bağışlarken hiçbir şey yanlış hissettirmiyordu. Sevişen, birbiri üzerinde kayan bedenlerimiz, onun inatçı ve sakin olmaktan oldukça uzak öpücükleri bedenlerimizi bir yapmasa da en yoğun temaslara sürükledi bizi.

Kaç kere üzerime yığıldığını, nefes nefese kalmış bedenlerimiz azıcık olsun sakinleştiği an bütün bu günaha kaç kere en baştan başladığımızı bilmiyordum bile. Jungkook düşünmemi istemiyor, düşünmeyi ise azıcık olsun istemiyor gibi tenimin üzerinde ısrarcıydı. Dalgalı saçları bacaklarımın arasında beni kıvrandırırken de, güçlü elleri beni kalçamdan kendi kucağında en sert şekilde yönlendirirken de, dudaklarımı aralayıp artık ses çıkarmayı bile beceremediğim anda kulağıma karnımı kasıp kavuran cümleleri söylerken de inatçıydı. O gecenin, o kederin, o günahların halledilme yolu oydu çünkü. Dudaklarım sadece onunkilerin üzerindeyken konuşacak, onunkiler kulağıma beni mahveden tonlarını bırakmak harici susacak, bedenlerimiz ise sözü alıp bütün gece susmayacaktı. Tek yolu, delirmemenin tek çıkışı buydu sanki.

Ona gerçek anlamda karışıp gitmekti.

Fakat bunu huy edinmek üzere olduğumuzu, sürekli başvurmaya çalıştığımız yol olmak üzere olduğunu gözden kaçırıyor gibiydik. Kelimeler biraz da olsa azalmıştı. Yarasını silerken yüzüne yaklaşan bakışları dudaklarımda çok farklı duraksıyor, yanıma iş araları kırk dakikalığına uzandığı anlar sarılışların önüne geçiyordu sanki. Mutfakta su içerken arkamda beni süzen gözlerinin bile ağırlığı göğsümdeydi. Bir şeyler yaşanıp duruyor, bizim ele alışımız ise rutinden çok daha farklılaşıyordu.

atlas | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin