Jungkook kaçmamdan korkuyormuş gibi duşunu hızlıca alırken öylece koltuğa oturmuş, acıyan gözlerimi ovuşturup duruyordum. Üzerine bir tişört ve şort giyindikten hemen sonra, omuzunda tutmaya devam ettiği küçük bir havlu ve henüz doğru düzgün bile kurutmadığı saçları ile hızlıca odaya girmiş, beni hala orada gördüğünde derin bir nefes almıştı rahatlamış gibi.
Yüzü, gerçekten çok kötü görünüyordu. Gece yarısına yaklaşmışken o hemen yanımda, koltuğun en ucuna beni rahatsız etmekten gerçekten korkuyormuş gibi oturmuşken gizlice ona bakmaya çalışıyordum ve her seferinde, gördüğüm şey canımı çok yakıyor olacak ki önüme geri dönüyordum.
Duş aldıktan hemen sonra kucağında Hwan ile oturmuş, koltuğun diğer köşesine iyice sinmiş olan bedenime arada bir baksa da öncelikli dikkatini minik bedene vermişti. Merak ettiği bütün soruları onu korkutmamak uğruna tatlı beyaz yalanlar ile cevaplıyor, Hwan yaralarının her birini öptükten sonra acısının tamamen geçtiği ile ilgili şaşkın nidalar sunup güldürüyordu kucağındaki çocuğu. Çoğu taze olan yaraları Hwan benim aksime çok daha sakin karşılaşmıştı. Bunu, Jungkook'u ilk defa bu halde görmüyor oluşu mantıklıydı aslında. Birden çok kez karşı karşıya kaldığı bir durum olacak ki sadece Jungkook'a sıkıca sarılıyor, yaralarını okşuyor, morarmış göz altından öpüp duruyor ve elleri nemli saçları ile oynayıp duruyordu.
Bir süre hiç konuşmadan, doğrusu bu kendime gelmem için de iyi bir fırsattı çünkü günlerin acısını akıtmış gibi uzunca ağlamıştım, öylece oturmuş ve onları izlemiştim ben de. Birbirlerini özlediklerini anlıyordum ve doğrusu özlemlerini giderdikçe her ikisinin de yüzündeki gülümsemelerin biraz daha canlandığını görebiliyordum.
Hwan gece yarısını devirdikten sonra Jungkook'a benim nasıl yanıma geldiği ile alakalı hikayeyi anlattığı sırada onun bakışları döndü bana. Yaralı çehresi, anlamlandırmaya oldukça çekindiğim o his dolu bakışlarını bana diktiği an bacaklarımı göğsüme çekerek oturduğum koltukta yerime daha da sinmiştim. 'Hm,' diye mırıldanmıştı Jungkook gözlerini benden çekmezken. 'Demek Taehyung güzelce yıkadı seni?'
Onlar bir süre daha konuşmaya devam ettiğinde Hwan Jungkook'un kucağına yatmış, o ise küçük bedeni kucağına uyutmaya başlamıştı. Aklımda son birkaç saattir dönüp duran düşüncelere dayanamıyormuş gibi ayağa kalktığımda Jungkook'un arkamdaki bakışlarını hissedebiliyordum. Amerikan tarzdaki mutfağına girdiğimde hala gözlerini benden bir saniye bile çekmiyor, kucağında uyuyakalmak üzere olan Hwan ile birlikte sessizce duruyordu yerinde.
Hwan için yaptığım yemekten ona da güzelce bir tabak çıkardıktan sonra geri içeriye doğru giderken yanağıma hücum eden ısıya ve yanmaya başlayan tenime lanetler diziyordum. Hiçbir şekilde nefret edemiyordum ondan. Günlerdir bir dakika bile huzurla nefes almamıştım ve evinde, gitmemem için yalvardığı dakikalardan sonra midesinin boş olduğunu düşünüp durmuştum işte. Aç olduğu fikri o kadar rahatsız etmişti ki beni, o bile bunu unutmuş gibi sadece Hwan ile ilgilenirken ben öylece boşverememiştim.
"Açsındır," diye kısık sesimle mırıldanmıştım önüne, ortadaki kare sehpaya tabağı bırakırken. Hiçbir şekilde bakmasam da ona, galaksilerini parlatıp kocaman gözlerini bana diktiğini hissedebiliyordum. "Hwan için yapmıştım, taze yani. Bir şeyler ye."
Bedenimdeki utanç ile geri yerime, koltuğun diğer köşesine oturup bedenimi bu sefer daha da küçültürken bir süre hızla atan kalbimi sakinleştirmiştim sweatimin kollarını iyice avuç içlerime çekiştirip dururarak. O sırada hiçbir ses gelmediği için bakışlarımı yavaşça ona çevirmiştim.
Önündeki tabağa gözünü bile kırpmadan bakıyordu.
Bir süre öylece tabağı izledi. Ben de yan profilini, kucağındaki uyuyan çocuğu tutup tek kelime etmeyen bedenini izledim. Derince yutkundu önce, çenesinin kasıldığını keskinleşen çene çizgisinden anladığım sırada Jungkook'un dudaklarında, şuana kadar kimsede görmediğim bir tebessüm belirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
atlas | taekook
Fanfiction"Sen," diyorlardı ona. "Sen bir çocuğu katlettin," O ise susardı. Hayır, demezdi. Yapmadım da demezdi. Hoş, dese dahi kimsenin inanmayacağına emindim zaten. Delil yetersizliği yüzünden hapiste çürümekten son anda kurtulmuştu o, kuru sözüne inanmazdı...