"Yaptığınız kısa filmleri iki gün içinde değerlendireceğim, bir sonraki proje ödeviniz için kayıt almaya başlarsanız iyi edersiniz bu yüzden."
Bay Lee projeksiyonu kapatırken sınıfa doğru konuşarak uyarısını yaptıktan sonra onaylar bir şekilde başımı sallamıştım. Yavaş yavaş herkes ayağa kalktığında ve konferans salonunu boşaltmaya başladığı sırada notlarımı dikkatli bir şekilde çantama koymaya çalışıyordum.
Tam o sırada, etraftaki hatrı sayılır gürültüye rağmen titreyen telefonuma kaydı bakışlarım. Neredeyse çıkmaya hazır olduğum için ayakta olan bedenim, küçük masanın üzerinde ters duran telefonuma doğru uzandığında önemsiz bir bildirim olduğuna emin sayılırdım.
Jungkook, 2 yeni mesaj bildirimini görmemle gözlerim şok ile açıldığında yutkunmuş, neredeyse boşalmış olan salonu umursamadan kendime az da olsa zaman tanımıştım kilit ekranından çıkıp sohbet uygulamasına girdiğimde.
Jungkook:
Sağ kanattaki amfideyim.
Yanıma gel.
Mesajını en az beş kere tekrardan okuduğumda hem cevap olarak yazabileceğim en mantıklı şeyin ne olduğunu düşünüyor hem de benimle ilk defa okul içinde buluşmak istemesine şaşırıyordum. Evinde, Hwan'ın hastalığından ötürü kaldığım günden sonra sadece iki gün geçmişti ve beklediğimin aksine herhangi bir olay yaşanmamıştı. Öyle ki Jungkook'u bir kere bile görmemiştim. Bütün bu yaşadıklarına rağmen okulu kolay kolay aksatmazdı fakat dediğim gibi geçtiğimiz iki gün, ondan hiçbir şekilde haber almadan geçip gitmişti.
Eskiden olduğu gibi. Kafamı kendime kızar gibi, daha doğrusu bu düşünce beni oldukça rahatsız ediyormuş gibi salladım. Eskisi gibi olmasını istemiyordum hiçbir şeyin. Beni görmezden geldiği, adımı bile bilmediği, hayatında en ufak yerimin olmadığı günleri anımsamak istemiyordum. Hem, istemese de bir şekilde büyük bir sırrına ortaktım şimdi. Gecenin bir yarısı yardımımı isteyecek, ilk önce beni arayacak kadar derin bir sırdı bu ve bunu biliyorken hayatında herhangi biri olmaya devam etmek istediğimi sanmıyordum.
Bütün bu doyumsuz düşüncelerin o geceden sonra zihnimde yer edindiğini de biliyordum ayrıca.
Onu saatlerce izledikten, saçlarını okşadıktan ve dudaklarımı teniyle buluşturduktan sonra ne kendimi ne de hislerimi kontrol edemiyordum. O geceden sonra onun ne düşündüğü konusunda en ufak bir fikrim yoktu fakat yaşanan onca şeye rağmen zihnim sadece kucağındaki çocukla tamamen çaresiz duran Jungkook'u hatırlamak istiyor gibiydi. Ona karşı beslediğim bu yoğun hisler yüzünden elimde olmadan yaşanan bütün yanlışları gözardı ettiğimin farkında olsam da bundan rahatsızlık duyduğumu söyleyemezdim.
Beni odaya kilitleyen Jungkook'tansa bedenimi herkesten sakladığı çocuğun yatağına taşıyan Jungkook'u düşünmeyi istemem gayet normaldi. Aşıktım ben ona sonuçta.
Siz:
Geliyorum.
Mesaji yazarken ister istemez yukarı doğru kıvrılan dudaklarımın beni aptal gibi gösterdiğinin farkındaydım. Fakat kahverengi çantamı koluma asıp sınıftan çıkana kadar istesem de silememiştim o tebessümü yüzümden. Hızlı hızlı yürürken yeri izleyip gülümsemeye devam ediyor, bir şeylerin yolunda gittiğine inanmayı sürdürüyordum o an.
Sınıfa girdiğimde ne demem gerekirdi diye düşünüyordum sağ kanata giden koridordan geçerken. Gününün nasıl geçtiğini sorabilirdim, son zamanlarda nerede olduğunu da, bunu sormaya henüz hakkım var mıydı bilmiyordum gerçi. Normal insanların yaptığı tarzdan bir konuşmada onunla bulunamamıştım henüz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
atlas | taekook
Fanfiction"Sen," diyorlardı ona. "Sen bir çocuğu katlettin," O ise susardı. Hayır, demezdi. Yapmadım da demezdi. Hoş, dese dahi kimsenin inanmayacağına emindim zaten. Delil yetersizliği yüzünden hapiste çürümekten son anda kurtulmuştu o, kuru sözüne inanmazdı...