Dün eve gittikten sonra evin son düzenlemelerini de bitirmiştik ve başka hiç bir işimiz kalmamıştı. Artık her şey yerli yerindeydi. Ve bugün de yine sabahtan kalkıp okula gelmiştik. Direkt yerini bildiğimiz sınıfımıza ilerlediğimizde bir süre sonra Lisa ve Shay'de gelmişti.
Dün kadar stabil geçen bir günün ardından ise okulun çıkışına ilerlerken Lisa koluma yapışmıştı. "Bugün kasabayı gezdireyim mi? Unutmuşsunuzdur." Unuttuğum kesinlikle doğruydu. Hafifçe buruşturduğum yüzümle itiraz edeceğimi anlayan Brandon öne atılıp cevaplamıştı. "Harika fikir!" Lisa mutlulukla ellerini çırptığında derin bir nefes vermiş ve gözlerimi devirmiştim.
Dawson ile karşılaşma fikri yüzünden direkt eve gitmek istiyordum. Onun yüzünü görmek yalnızca beni öfkelendiriyordu. Ama Brandon gerizekalısını yalnız bırakmam gibi bir şey söz konusu değildi. Kendini fazla dağıtıyordu her seferinde ve ona sahip çıkmak zorundaydım. Maalesef.
Asık yüzümle birlikte onlara eşlik etmek zorunda kalmıştım bu yüzden. Lisa'nın önderliğinde bir mekana gelmiştik. Tabelasında Meri yazıyordu. Kısa bir bakışın ardından içeriye girmiştik. Vintace tarzı bir mekandı burası. Arkada kısık sesli bir müzik çalıyordu. Çoğunluğu gençlikten oluşuyordu ve kahkaha sesleri yankılanıyordu her yerden. Bazılarının önünde bira bazılarının önünde ise limonata vardı. Bunun haricinde ise yukarıya bir merdiven çıkıyordu. Merdivene baktığımı gören Lisa konuştu. "Göründüğü üzere bu kat daha sakin, üst katta ise bar var." Kaşlarımı kaldırıp indirmiştim ve bu sırada boş bir masaya oturmuştuk.
"Yukarısı bar dedin ama hiç ses gelmiyor." Brandon sorarcasına konuştuğunda Lisa gülümsemişti. "Reagon'a hoş geldin Bran! Burada dört yanımız büyü." Ah evet. Burası geldiğimiz şehre benzemiyordu elbette. Brandon'da şaşkınca bakmıştı bir süre ve gelen garson ile odağımız o olmuştu. Önümüze koyduğu küçük menüye kısaca göz gezdirmiş ve yalnızca sıcak bir kahve söylemiştim. Brandon benim aksime bira istediğinde, Lisa da aynı şekilde bira sipariş etmişti.
İçki içmeyi çok sevmezdim açıkçası. Arada bir iki bardak içsemde hiç sarhoş olmamıştım ve olmak gibi bir isteğimde yoktu. Zihnimi uyuşturmak oldukça anlamsız geliyordu.
İçeceklerimiz geldiğinde muhabbet ederek içmeye başlamıştık. Bu sırada Lisa bize kasabayı anlatıyordu. Gidebilecek yerler, yapılan etkinlikler... Elbette bu oldukça kısa sürmüştü.
Bir süre sonra Shay'de geldiğinde o da yanımıza oturmuştu. Muhabbete dahil olduğunda Shay'i daha iyi çözmeye başlamıştım. İnanılmaz bir egosu ve kesinlikle karşısındakini küçümseyen bakışları vardı. Buna rağmen muhabbet arasında gayet eğlenceli davranıyordu. Aslında kötü biri olmadığı ve ailesinden gelen bir özellik olduğu belliydi. Alışmak zaman alsada sanırım halledebilirdim.
"Gavin geldi!" Lisa heyecanla yerine ayaklandığında yanına gelmiş olan sevgilisine sıkıca sarılmış ve öpmüştü. Gavin'in arkasında ki kişi ise elbette Dawson'dı. Bakışları ise benim üzerimdeydi. Çatık kaşlarım ile bir süre ona bakmış ardından kaçırmıştım gözlerimi.
"Biz üsteyiz." Gavin bunu Lisa'ya söylemişti. Onun dediği ile ayaklanan Brandon iki yakın arkadaşa baktı. "Bende sizinle gelsem sıkıntı olur mu?" Sorusuna cevap Dawson'dan gelmişti. "Hayır, gelebilirsin." Bran memnuniyet ile gülümseyerek masadan çıkmış ve bana bakmıştı. Derince bir nefes verip asık suratım ile konuştum. "Kendini kaybetme." Başını aşağı yukarı sallamış ve onlarla birlikte yukarı kata gitmişti.
"Sevgilisi var mı bunun?" Shay'in ani sorusu ile şaşkın gözlerimi ona çevirmiştim. Brandon'un arkasından cilveyle bakan Lee aynı zamanda saçlarıyla oynuyordu. Ciddi olup olmadığını anlamaya çalıştığım bir kaç saniyenin ardından emin olamayarak mırıldandım. "Hayır..." Cevabım ile kaşlarını kaldırıp indirmiş ve mırıldanmıştı. "Gerçi sevgilisi olsa da fark etmez." Bu dediği ile şaşkınlığımı daha da artmıştı ama o bu sırada telefonunu eline almıştı.
Derin bir nefes verip kaşlarımı kaldırıp indirdiğim sırada Lisa kulağıma yaklaşmış ve fısıldamıştı. "Kalp hırsızı Lee'ler..." Kalp hırısızı Leeler evet. Kesinlikle öyleydi.
"Seni duyuyorum Lisa." Shay bu söylenenin kurt kulaklarından kaçmadığını belli ettiğinde Lisa yakalandığı için şirince gülümsemiş ve arkasına yaslanmıştı. Geçen saatlerin ardından kalkma vaktimiz gelmişti. Bu yüzden kızlarla vedalaşıp çantamı da alarak üst kata yöneldim. Üst katın kapısını açtığımda başka küçük bir oda ile karşılaşmıştım. Üç adet kapı vardı. İkisi lavabo kapısıydı ve diğerine de tek seçenek kalıyordu.
O kapıya doğru adımlamaya başladığımda kapı başkası tarafından açılmıştı. Anında kulağıma dolan müzikle birlikte karşımda gördüğüm kişi Dawson'dı. Beni görünce kaşlarını çattı ve ardından kapattığı kapı sonrası bana doğru adımladı. "Ne yapıyorsun burada?" Elinin körünü demek istesem de sakince cevaplamayı tercih ettim. "Brandon'u almaya geldim." Söylediğim şey sonrası kapıya yönelmiştim ki bir adım yana atarak yoluma çıktı.
Hafifçe eğdiği başı ile gözlerime baktı. Biraz zorlasam yeşil izlerini yakalayabildiğim fakat özünde açık kahve gözlerini yakından görmek içimde bir şeyleri uyandırdı ama bunu arka plana attım. "Bana nefretle bakma sebebini anlamıyorum?"
"Aşkla mı bakmamı tercih ederdin?" Sorusuna karşılık olarak hızla sormuştum bende. "Aşka gerek yok ama nefretin canımı sıkıyor." Sert sesinden dökülen cevapla derin bir nefes alıp verdim. "Sana başka türlü bakmam mümkün değil." Cevabım sinirle solumasına neden oldu. "Her şeyin suçlusu benmişim gibi davranmanı anlamıyorum Octavia." Alayla gülmeden edemedim bu dediğine. "Her şeyin suçlusu sensin zaten Dawson. Sen ve babanın diğer boka yaramaz adamları." Nefretle dudaklarımdan dökülenler onu şaşırtmışa benziyordu.
"Sen yalnızca öfkeni yönlendirecek birini arıyordun ve beni seçtin. Oysa ki biliyorsun bizim bir suçumuz yoktu. Babanın ölümünü bize yıkarak kendine bir suçlu buldun. Katillerine acı çektiremediğin için bana acı çektirdin." Yüzüme karşı öfkeyle söylediği şeyler yutkunmamı zorlaştırdı. Yine de çatık kaşlarım ile bakmaya devam ettim ona. Zaten o da durmadı. "Bir ilişkimiz vardı. Onu bitirdin önce, şimdi de düşmanın gibi davranıyorsun bana. Bu canımı sıkıyor. Madem bu kasabaya geri döndün o zaman şu ateşinle beni yakmayı bırak." Dedikleri ardından bana bir cevap hakkı bırakmadı ve geriye doğru ufak bir adım atıp mırıldandı. "Brandon'a haber vereceğim." Ardından arkasını dönüp geldiği kapıdan içeri girdi ve beni yüzüme vurduğu gerçekler ile yalnız bıraktı.
•••
Bunların geçmiş bir tık alevli fark ettiyseniz😬 halledicez canlaarr. 20 bölüm süreceği için bir şeyler çabuk ve aceleye gelmiş gibi olucak bu da söylemek istediğim bir şey bu arada. Ama elimden geleni yaptım yani inanın.
Umarım bölüm hoşunuza gitmişler ballilarım😋 Yarın yeni bölümde görüşmek üzere🍯
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beatrix
Teen Fiction"Sen katil değilsin ve olmayacaksın." Tek nefeste kurdu bu cümleyi. "Babamın katillerinden intikam almak istiyorum." Sesim titredi ama dişlerimi sıkarak onu sert tutmayı başardım. Yine de gözlerim doldu ve hatta bir yaş yavaşça süzüldü yanağımdan. D...