Sabah erkenden kalkmış ve okul için hazırlanıp evden çıkmıştım. Bu kadar yaşananlardan sonra nasıl kalkıp okula gittiğimi tam olarak anlayamasam da evde kalırsam çok fazla düşünür ve kafayı tırlatırmışım gibi hissediyordum.
Brandon ile muhabbet ederek ağır adımlarla yürüyorduk. Bizi korumak için görevlendirilen kişi sabah olması ile dinlenmeye gitmişti. Zaten aydınlanan kasaba ile her yer insanlarla dolmuştu. Kalabalıktan uzaklaşmadığımız sürece bir problem yoktu yani.
Okuldan içeri girdiğimizde bir anda bana doğru koşan birini hissetmiş ve başımı çevirdiğimde Lisa ile karşılaşmıştım. Sıkıca boynuma atladığında ona gülümseyerek karşılık vermiştim. "Başına gelenlere inanamıyorum Octavia. Çok endişelendim." Olayın ne kadarına hakimdi bilmiyorum ama muhtemelen Beatrix olmam hakkında bir fikri yoktu.
Sarılışına karşılık verdim ve mırıldandım. "Artık iyiyim Lisa." Geri çekildiğinde cidden üzgün gözlerle bakıyordu bana. Arkasında ki Shay'in bile umursamaz bakışları yok olmuş ve yerini endişesi almıştı. "Üzgünüm Octavia. Dün seni yalnız bırakmamalıydım." Söyledikleri ile omzunu sıvazladım ve gülümsedim. "Senin bir suçun yok Shay, saçmalama." Dudaklarını birbirine bastırıp başını eğdiğinde gözlerim Dawson'ı arıyordu. Gavin'in de ortalarda olmadığını görmem ikisinin şu kurt işleri ile meşgul olduğunu anlamamı sağlamıştı.
Sınıfa çıktığımızda ve ders başladığında hocanın anlattığı hiç bir şeye elbette ki odaklanamamıştım. Sürekli bir şeyler düşünüp duruyordum ama ne düşündüğümü bile bilmiyordum. Kafam karman çormandı. Sinirliydim ve çokça da üzgündüm.
Annemler bunu neden saklamışlardı benden? Bu çok anlamsızdı. Eğer söylemiş olsalardı belki bazı şeyler böyle olmazdı. Babam yaşıyor olurdu en basitinden. Bunun için çabalardım.
İlk dersin bitimiyle birlikte direkt Shay'e dönmüştüm. "Dawson nerede?" Sorumla birlikte kısa bir şaşkınlık yaşasada ardından konuşmuştu. "İn de- yani üst işte. Kasabanın güvenliğini artırmak için önlem alıyorlar." Cevabıyla birlikte oturduğum yerden ayaklanmıştım. "Nerede bu in ya da üst?"
"Ormanda Octavia. Orayı yalnız bulamazsın." Verdiği cevapla dudağımı dişledim sıkıntıyla. "Ben götürebilirim ama istersen. Yani abim ne tepki verir emin olamadım gerçi..." Derken gözlerini kısmıştı. Bu sırada abisinin tepki verdiği bir kaç senaryo düşünmüş olmalıydı. "Götür." Dedim yine de direkt. "Götürür müsün yani?" Diye düzeltmeye çalıştım ardından. Yavaşça kalktı oturduğu yerden. Bu sırada Brandon da ayaklanmıştı. "Bende geliyorum. Seni bir daha hiç bir yere yalnız göndermem." Bu söylediği ile Shay gözlerini kısmıştı. "Yanında ben varım acemi kurt."
"Kız kardeşimi sana emanet edeceğimi düşünme şeker kız." Bran onu küçümsediğinde aslında yüzünde onunla flört ettiğini gösteren bir gülüş vardı. Fakat Shay bunu görmedi ve adeta hırlayarak ona doğru bir adım attı. "Hayatında görmediğin eğitimleri aldım. Seni yere serdiğimde bana bir kez daha şeker kız demeyi dene istersen." Bu sert çıkışı Brandon'un daha çok sırıtmasına neden olmuştu.
Elbette kurttuk fakat şehirde normal insanlarla yaşıyor oluşumuz bizi bundan oldukça uzaklaştırmıştı. Mesela ben hayatımda yalnızca bir kez dönüşüm geçirmiştim ve bunu yalnızca çok hevesli olduğum için ailem eşliğinde yapmıştım. Fakat karşımda duran vahşi Lee eminim ikimizi de kolayca yere serebilirdi. Fakat Bran... işte.
Gözlerimi devirip sevgili kuzenimin kolunu tuttum ve onu önden itekledim. "Komik şakalarını sonra yaparsın Bran." Yürümeye başladığında Shay de gözlerini devirmiş ve hareketlenmişti. Lisa da ayaklandı birden ve sevimli gülümsemesi ile şakıdı. "E bende geleyim madem. Bir büyücüye de ihtiyacınız olabilir ne de olsa." Onu da başımla onayladığımda hep birlikte okuldan çıkmış ve Shay'in otoparkta ki arabasına doluşmuştuk.
Yarım saatin ardından ormanın ortasında durduğumuzda kaşlarım çatılmıştı. Birlikte Shay'i takip ettiğimizde sonunda ağaçların arasında demir bir kapıyla karşılaştık. Shay kapıyı açtığında aşağı inen geniş merdivenler serildi bu defa önümüze. Burası gerçekten bir indi. Bir kurt ini gibi. Merdivenlerden inmeye başladığımızda üçümüz de oldukça şaşkındık. Merdivenlerin sonunda aydınlık ve çok daha ferah bir ortamla karşılaştık. Bir kaç ring, spor için kullanılan aletler, hançerler, zehirler ve panzehirler.
Antrenman yapan bazı genç kurtların yanından geçmiş ve bu büyük salondan açılan bir kapının önünde dikilmiştik. Shay hafifçe tıklatarak araladığında sırayla içeri girmiştik. Dawson ve Gavin haricinde iki kişi daha vardı. Bu diğer iki kişi de oldukça kalıplı ve sağlam duran iki kurttu. Dawson'ın gözleri direkt beni bulduğunda kaşları çatılmıştı. Buraya nasıl geldiğimizi tahmin etmek hiç zor olmadığı için direkt kız kardeşini buldu bakışları. "Burada ne arıyorsunuz Shay?"
Shay ellerini hemen teslim olur gibi kaldırdı ve anında da beni sattı. "Octavia ısrar etti." Onun bu haline şaşkınca baktığımda Dawson derin bir nefes vererek bana dönmüştü. Boğazımı temizledim ve sesimi sert tutmaya çalışarak konuştum. "Seninle konuşmak istediklerim var." Bu söylediğim ile bir süre bana bakmış ardından yanında ki üç adama kısa bir baş işareti yapmıştı. Diğerlerine de diktiğinde gözlerini onlarda sessizce çıktı odadan ve kapattılar kapıyı.
"Burada mı konuşacagız?" İçerisi kurtlarla kaynıyordu ve herkesin konuşmalarımızı dinlemesini hiç ama hiç istemezdim. Bunu anlayan Dawson kendini masaya yaslarken konuştu. "Oda ses geçirmiyor, büyüden dolayı." Cevabıyla birlikte kaşlarımı kaldırıp indirdim.
Yavaşça ona doğru adımlayıp karşısında dikildim ve o kahvelerinde ki yeşilleri yakalamak için tüm dikkatimle baktım gözlerine. Suratımı net ve sert tutmak için çabalasamda onun bakışlarında ki yoğunluk kalbimi heyecanla artırıyordu. Sesini duymaması için dualar ederken başımı dikleştirdim ve nihayet konuştum.
"Babamın katillerinin kim olduğunu biliyor musun?" Sorumla birlikte kaşları kalkmıştı. Beklemediği soruyla birlikte kollarını göğsünde birleştirdi. "Neden soruyorsun bunu?"
"Nedenini biliyorsun Dawson. Yapılması gereken yapılacak." Soğuk sesimden dökülenler onu bir kez daha şaşırtmış olmalıydı. Bu konuda ki öfkem çok fazlaydı. Çünkü yaşadıklarımın bütün öfkesini de buraya yönlendiriyordum.
"Sen katil değilsin Octavia." Kurduğu tek cümleyle irkilir gibi oldum. Dönüşmek istediğim şey tam olarakta buydu değil mi? Gözlerimi gözlerinin yoğunluğundan kaçırmak istedim fakat güçsüz görünmekten korkarak engelledim bunu.
Dawson yavaşça kollarını çözdü ve yaslandığı masadan ayrıldı. Bana doğru bir adım attığında tam karşımda dikilmiş olmuştu. Başını eğerek gözlerime daha net baktığında yeniden mırıldandı. "Sen katil değilsin ve olmayacaksın."
"Babamın katillerinden intikam almak istiyorum." Sesim titredi ama dişlerimi sıkarak onu sert tutmayı başardım. Yine de gözlerim doldu ve hatta bir yaş yavaşça süzüldü yanağımdan. Dawson elini kaldırdı ve parmağını yanağımda hissettim. Süzülüp giden yaşımı sildi yavaşça. Anlayışla baktı gözlerime.
"Bırak bunu ben halledeyim." Dedi sessizce. Yaşı silen parmağı hafifçe yanağımı sevdi. Biraz daha eğildi bana doğru. Gözlerinde ki saklı yeşiller böylece kendini çok daha ortaya çıkarmıştı. Onları görmek içime bir huzur doldurdu. "Bırak intikamını ben alayım Octavia." Sessiz fısıltısı kulağıma dolduğunda gözümden bir yaş daha süzüldü. "Yalnızca güven bana." Yutkundum derince. "Sana güveniyorum Dawson." Dedim ardından kısık bir sesle. Cümlemle birlikte dudakları hafifçe kıvrılır gibi olmuştu.
•••
Oy oy sen benim guzularıma bak hele🥹 yerimkine sizi lan.
Bu şapşiklerde ısındığına göre bence güzel ilerliyoruz? Umarım hoşunuza gidiyordur her şeyler. Love. Sonra ki bölümde görüşmek üzeree.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beatrix
Teen Fiction"Sen katil değilsin ve olmayacaksın." Tek nefeste kurdu bu cümleyi. "Babamın katillerinden intikam almak istiyorum." Sesim titredi ama dişlerimi sıkarak onu sert tutmayı başardım. Yine de gözlerim doldu ve hatta bir yaş yavaşça süzüldü yanağımdan. D...