Sessizliği bölen beklenmedik bir şekilde annem oldu. "Octavia." Adımı söylemesi ile gözlerimi onun tedirgin gözlerine diktim. Bakışlarım onu ürkütmüş olmalıydı ki gözlerini kaçırdı bir an. Sonra yeniden baktığında konuştu. "Benim anlatmam daha doğru olucak gibi." Kaşlarım çatıldı. Bir ümit annemin benden bir şeyler saklamadığını ummuştum oysa ki. Konuşmak yerine sessiz kaldığımda derince yutkunmuştu. Sessiz odada kurt kulaklarıma onun kalbinin gergin atışları doluyordu.
"Leken." Dedi. Sustum. "Geri geldi mi?" Sorusuyla sessiz kaldım ve bu bir cevaptı zaten. Annemin gözleri doldu. "Eski bir kehanet var Octavia. Reagon'da dünyaya gelecek bir dişi kurt hakkında." Söyledikleriyle kaşlarım daha da çatılmıştı. "Tanrı'nın elçisi olacak, onun gücünü dünyada taşıyacak bir kurt. Kalbinin hemen üzerinde yaşamın lekesiyle dünyaya geleceği, adının ise Beatrix olduğu söylenen." Kalbim çarptı hızla. Lisa'nın anlattığı hikaye... Kehanetti ki Beatrix için düzenlenen kutlama... Sikeyim.
"İlk dünyaya geldiğinde elbette ki babanla inanamadık buna. Fakat yaydığın güç ve enerjiyi hissetmemiz de mümkün değildi. Seni annemin eski bir arkadaşı olan yaşlı ve bilge bir büyücüye götürdük. Ve o doğruladı." Gözünden bir yaş düştüğünde hızlıca sildi onu. "Elbette ki bu gücünü bütün kurtlar hissedebiliyordu ve bu senin için bir tehlikeydi. Büyücü bunu lekeni bir büyüyle silerek saklayabileceğini söyledi. Gücünü o lekeden alıyormuşsun çünkü. Ve bunu yaptıda. Sonucunda elbette ki gücüne karşı koyamadı ve oracıkta öldü." Bir kaç damla daha yaş süzüldü annemin gözlerinden. Bu sırada hızlanan soluklarımı kontrol altına almak için çabalıyordum.
"Sonra bilmiyorum nereden öğrendiler ama sen büyüdükçe saldırılar olmaya başladı. Seni kaçırma girişiminde bulunup durdular. Son çare olarak kurtların lideri Bay Harolt ile iletişime geçmek zorunda kaldık ve o da bizleri korumak için uğraştı fakat işte..." Sustu. Benimde gözlerim dolduğunda ağlamamak için sıkıca kapattım avuçlarımı.
Babam benim yüzümden mi ölmüştü?
Kendi geçmişi ve düşmanları yüzünden öldüğünü düşündüğüm babamın ölüm sebebi ben miydim?
Soluklarım gittikçe hızlandığında hızla kalktım yerimden. Annem endişeyle bana baktığında evin çıkışına yönelmiştim. "Octavia dur!" Annem korkuyla bana yönelip konuştuğunda kanımda ki fokurdamayı hissetmeye başlamıştım. Gözlerimi yumdum ve sabırla konuştum. "Anne yapma." Sesim öyle net çıkmıştı ki vaz geçerek geriye adımladı annem. Bu hamlesiyle çıkmıştım evden.
Kapının önünden uzaklaştığımda dolu gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı. Nefes alamıyordum. Aldığım nefes yetmiyordu ciğerlerime. Gittikçe hızlanan soluklarımla birlikte sıkışan kalbimin üzerine koydum elimi. Hızlı soluklarım devam ediyor ve parmak uçlarım şiddetle titrerken, uyuşmaya başlıyordu.
Bir panik atak krizinin içinde olduğumu fark edişimle gözlerimi yumdum ve dizlerim üzerine çöktüm yavaşça. Sakin. Sakin.
Bir anda hemen karşımda çöken kişi ile araladım gözlerimi. Gördüğüm gözler gecenin karanlığı ile koyulaşmış kahverengilerdi. Endişe dolu gözleri direkt gözlerime kilitlenen Dawson ellerini omuzlarıma koydu ve bana yaklaştı. "Sakinleş. Derin nefesler al Octavia. Nefeslerini düzene sok güzelim." Yeniden yumdum gözlerimi dedikleriyle. İçime derin bir soluk çektiğimde burnuma dolan kokusu sanki beynimde bir uyarı vermişti. Kaşlarım çatıldığında zihnimde bir şeyler düzene girmeye başlamıştı.
Gözlerimi yeniden araladığımda ellerim hala titrese de nefesim düzene girmişti. "Babam benim yüzümden ölmüş Dawson." Titreyen sesimle kurduğum cümlenin ardından gözümden yaşlar düşmüştü. Beni hızla kendine çeken ve sıkıca sarılan Dawson'la birlikte öylece kalmıştım. "Senin suçun değildi Octavia." Sıkıca sardığı kolları esnasında söylediği ardından omzuma bastırmıştı dudaklarını. Gözlerimi sıkıca yumdum bu hareketiyle. "Hiç bir şey senin suçun değil." Yavaşça uzaklaştı benden ve yeniden gözlerime baktı.
"Sen biliyor muydun tüm bunları?" Sorumla birlikte gözlerini kaçırdı ve yeniden bana baktı. "Buraya geri dönüceğinizden bahsetti babam ve o zaman söyledi. Ondan önce bilmiyordum." Verdiği yanıtın dürüstlüğü için uzunca baktım gözlerine. İkna olduğumda ise başımı eğdim yalnızca. Yanağımda ki ıslaklıkları sildiğimde ayağa kalkmış ve sıkıca tutarak beni de kaldırmıştı. Şortumdan açıkta kalan dizlerimde ki tozları sildim yavaşça ve ardından arkamda kalan eve yöneldim.
İçeri girer girmez ayaklanan ve bana sarılan kişi Brandon'du. Güvenli sarılışına sıkıca karşılık verdiğimde ve geri çekildiğimde Harolt Lee oturduğu yerden ayaklanmış ve derin bir nefes vermişti. "Artık senin Beatrix olduğuna eminler ve yeni bir hamle yapmaları kaçınılmaz. Bu yüzden kapınıza bir kaç adamımızı dikeceğim. Onlar yakında gelirler fakat gelene kadar Dawson size eşlik edecek." Yanımdan geçmeden önce elini omzuma koydu ve samimi bir şekilde baktı gözlerime. "Sen bana güvenmiyor olsanda tek isteğim seni ve aileni korumak Octavia. Geçmiş olsun." Sessiz kalmayı tercih ettiğimde dudaklarını birbirine bastırmış ve çıkmıştı evden. Dawson'ı da ufak bir kafa hareketiyle peşinden çağırdığında bende sessizce mırıldandım. "Biraz uyuyacağım." Annemden ses çıkmazken yanımda dikilen Brandon saçlarım arasına bir öpücük bırakmıştı. "Uyu ve dinlen. İyi geceler bebeğim." Söylediklerine zorla bir tebessüm etmiş ve doğruca odama çıkıp kapımı kapatmıştım.
Kendimi yatağa atıp bakışlarımı tavana diktiğimde tek elimi havaya kaldırdım. Kaşlarımı çatıp güçlerime odaklanmak için çabaladığımda kalbimde yükselen o hisle, kanım yine yavaşça hareketlenmişti. Gözlerimi avizeye diktim ve onu yavaşça salladığımı hayal ettim. Bir kaç saniye sonra parmak uçlarımda damarlarım yavaşça ışıldamış ve avize de sakin bir rüzgarla sallanırcasına hareketlenmişti.
Sikeyim. Resmen bir büyücü gibi güçlerim vardı fakat bu çok farklıydı. Sıkıntıyla bir nefes verip yatakta ters dönmüş ve yüzümü yastığa gömmüştüm. Deli gibi bağırmak ve içimdeki şu ağırlığı atmak istiyordum.
Tüm bunların ötesindeyse babamın katilleri vardı. Onu öldürenler tam olarak kimdi? Stephan? Olabilir miydi? Babamı öldürmüş olsa sanırım karşıma geçip pişmiş kelle gibi sırıtamazdı. Gerçi o şerefsiz bunu yapabilirdi de.
Önceliğim babamın katilleri her kimse onları bulmak ve yerin dibine gömmek olmalıydı.
•••
Aman aman neler oluyor dostumlar.
Bu kitabı yalnızca bir-iki hafta gibi bir süreçte yazdığımı biliyor muydunuz? Odöapsöapdösldm yine de beklediğimdem iyi ilerletmişim ne yalan söylim.
Umarım gidişat falan hoşunuza gidiyordur. Karakterler ya da gidişat hakkında düşünceleriniz varsa seve seve okurum tabikisii.
Sonra ki bölümde görüşürüz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beatrix
Teen Fiction"Sen katil değilsin ve olmayacaksın." Tek nefeste kurdu bu cümleyi. "Babamın katillerinden intikam almak istiyorum." Sesim titredi ama dişlerimi sıkarak onu sert tutmayı başardım. Yine de gözlerim doldu ve hatta bir yaş yavaşça süzüldü yanağımdan. D...