17. Bölüm

3 2 3
                                    

Günler geçmişti ve hiç bir hareket yoktu. Bu yüzden okula gitmeye başlamıştık. Tüm bu fantastik ve kaçırılmalarla dolu hayatımda okul gibi bir gerçekte vardı maalesef ve onu oldukça boşlamıştım.

Derslere odaklanmakta ilk başta oldukça zorlansamda artık öğretmenlerin ne anlattığına odaklanmakta çok daha iyiydim. Yanımda oturan Lisa ve hemen arkamızda ki sırada oturan Shay ve Bran vardı. İkisi arasında bir şeylerin çok daha fazla düzene girdiğini görüyordum. Bu durumdan hala habersiz bir Dawson Lee vardı tabi. Gerçi bir şey diyeceğini sanmıyordum yalnızca çatık kaşları sürekli Brandon'u süzüp dururdu.

Çalan zil ile sonunda bugünde bitebilmişti. Hep birlikte toparlanıp sınıftan çıktığımızda muhabbet ederek yürüyorduk. "Meri'ye mi gitsek?" Bu fikir Shay Lee'den gelmişti elbette. Bu kız eğlence olmadan yapamıyordu.

Okulun kapısında beni bekleyen Dawson'ı gördüğümde yüzüme yayılan gülümseme ile hızlıca yanına gitmiş ve boynuna atlayıp sıkıca sarılmıştım. Geri çekilirken dudaklarına kısa bir öpücük bırakmayı da ihmal etmedim.

Gavin ve Dawson okula gelmiyorlardı. Başlarında yeterince iş vardı zaten. Dawson'ın beni koruma görevi ise ben okulda olduğum sürece askıda kalıyordu. Çünkü zaten okul kurtlar ve büyücüler ile kaynadığı için gayet güvendeydim.

"Abicim!" Şakıyarak araya giren Shay olmuştu. Ellerini birleştirip büyülttüğü gözleri ile sevimli sevimli abisine bakan dişi Lee beni gülümsetmişti. Dawson bir şey isteyeceğini anlayarak gözlerini kıstı kardeşine. "Meri'ye mi gitsek acaba diyorduk?" Bu soruyla kaşları kalktı Dawson'ın. İtiraz etmek için aralamıştı dudaklarını ki hızla araya girdim. "Sende olucaksın yanımızda." Gözlerimi kırpıştırarak mırıldandığımda siyah gözlerime bakan Dawson derin bir soluk verdi ve mecburen kabul etti.

Shay abisine sinirle bakmış ve saçlarını savurarak önden yürümeye başlamıştı. Brandon anında peşinde takıldığında Lisa da Gavin'le gününün nasıl geçtiği hakkında konuşuyordu. Dawson yaslandığı arabasından çekilip önce benim kapımı açmış ve bindikten sonra kapatmıştı. Yüzümde ki gülümseme eşliğinde şoför koltuğuna da o bindiğinde Lisa ve Gavin de arkaya geçmişti. Shay'in arabasıyla da Bran gelecekti.

Zaten yakın olan Meri'ye oldukça kısa sürede gelmiştik. Arabalardan inip mekana girdiğimizde Shay, Brandon'un elini tutarak onu yukarı kata çekmişti. Orası buradan çok daha eğlenceliydi tabi.

Gözleri bir şahin gibi onları takip eden Dawson hafifçe kulağıma eğildi ve sert bir sesle mırıldandı. "Sevgili kuzeninin, kız kardeşim ile bir ilgisi mi var acaba?" Sorusuyla gözlerim hafifçe büyüdü ve yalancı, sevimli, kocaman bir gülümsemeyle arkamda ki Dawson'a döndüm. "Bilmem!" Neşeyle şakıdığım ilk şey bu olmuştu.

Bu halime gözlerini kıstı ve belimi kavrayıp sertçe kendine çekti beni. Nefesim bir an için kesilsede sonra sırıtmış ve ellerimi omuzlarına koymuştum. Suratıma doğru eğilip gözlerini dudaklarıma dikti. "Bilmezsin ha... sinsi kurt." Mırıldanışı ile kısık bir sesle gülmüştüm. Dudakları bir tüy gibi yanağımı buldu ve uzunca öptü. Ardından yavaşça kulağıma doğru kaydığında yine gözlerimi yummadan edememiştim. "Kuzeninin o elini kopartıp bir yerine mon-" Kulağıma öyle bir fısıldamıştı ki bir an için bana iltifat edecek falan sanmıştım...

Asıl sinsi o'ydu! Böyle yaklaşıp böyle cümleler kurarak beynimi güzel uyuşturmuştu fakat geçte olsa fark ederek karnına sert bir yumruk atmıştım. Bu yumruktan hiç etkilenmeyen gıcıkların gıcığı Dawson Lee kulağıma doğru gülmüş ve yavaşça geri çekilmişti. "Sensin sinsi!" Gözlerimi kısarak homurdanışım onun bir kez daha gülmesine neden olmuştu.

Gözlerime bakarken en sonunda geri çekilmiş ve elimi tuttuktan sonra beni sürüklemeye başlamıştı. "Nereye?" Şokla sorsamda bu sorumu cevapsız bıraktı. Birlikte üst kata çıktığımızda bar kısmına girmemiş ve lavaboların önünde durmuştu. Kısa bir kulak kabartmanın ardından erkekler kısmına girmiş ve ardından kapıyı kapatıp beni de kapıya yaslamıştı. Dudaklarımızı anında büyük bir tutkuyla birleştirdiğinde neredeyse küçük dilimi yutucaktım.

"Biraz daha öpemezsem aklımı yitirecektim." Öpüşleri arasında nefes nefese kurmuştu bu cümleyi. Haklıydı çünkü sürekli yanımızda insanlar olduğu için ufak bir öpücüğün ilerisine gidemiyorduk. Evdeyse zaten annem vardı ve yanyana oturmanın bile ilerisine gidemiyorduk. O yüzden ikimizde aklımızı yitirecektik bu doğruydu.

Sert öpüşleriyle birlikte tek eli belimi bulmuş ve bu bedenimi germeme neden olmuştu. Dudakları arasına kesik bir nefes verdiğim esnada diğer eli kot pantolonum üzerinden kalçamı bulmuş ve sıkmıştı. Kendimi ona daha çok yasladığımda kontrolümü yine kaybedecek gibi hissediyordum.

Dudaklarının hissi öyle güzeldi ki bu anda tıkılıp kalmak istiyordum resmen. Kalçamdaki elleri, bedeninin sıcaklığı ve burnuma ilişen güzel kokusu. Akıl yitirmelikti.

Zorlukla geri çekildiğinde kararmış gözleri gözlerime kilitlendi. "Ben senin yüzünden delireceğim." Kurduğu cümleyle sırıtmamak için dudaklarımı birbirine bastırmıştım. Yavaşça geri çekilip bana bir alan açtığında yaslandığım kapıdan ayrılmıştım bende yavaşça. Yanda ki aynadan kendime bakarak dağılmış saçlarımı düzelttiğim esnada o da kapının kilidini açmış ve dışarıyı kısaca kontrol ettikten sonra elimi tutarak beni de dışarı çıkarmıştı.

Ardından aşağı indiğimizde Gavin ve Lisa'nın yanına geçmiştik. Ardından içki içmeye ve muhabbet etmeye başladığımızda eğlenceli bir saati geride bırakmıştık. Dawson yukarı çıkıp Shay ve Bran'ı de alarak aşağı indiğinde ise evlere dağılmıştık. Gavin ve Lisa, Shay'in arabasına bindiğinde bizde Dawson'ın arabasına binmiş ve evin yolunu tutmuştuk.

Radyodan bir müzik sesi yükselirken Bran arka koltukta sızmamak için büyük bir mücadele veriyor gibiydi. Dawson çattığı kaşlarıyla karanlık yola odaklanmış arabayı sürüyordu.

Yüzümde ki tebessüm içime düşen kötü hisle yavaşça soldu. İçime düşen bu kötü hislerde kolay kolay yanılmazdım. 6. hissimin bu denli kuvvetli olması da Beatrix olmama bağladığım bir başka şeydi.

Gözlerim telaşla karanlık ormanda dolaşmaya başladığında Dawson ne olduğunu sormak adına bana dönmüştü ama sormasına gerek kalmadan yolun ortasında bir kurt belirdi. "Siktir!" Küfürüyle birlikte büyük bir küfür eden Dawson ani fren yaptığında bende çığlık atmıştım.

Kurta çarptığımız- çarpmamıştık. İçinden geçip gittiğimiz kurt ortadan kaybolunca bunun bir ilüzyon olduğunu anlamıştım. Bu büyüyü herkesin yapamadığını ve zor bir şey olduğu da öğrendiğim şeyler arasındaydı. Ve bunu yapabilen tanıdığım tek kişi Molly'di. Endişeli gözlerim yine etrafta gezindiğinde Dawson hareket etmek ve kaçmak için hamle yapacaktı ki ön kaputa bu defa gerçek bir kurt atladı. Kahverengi kurt camın ardından bize bakarak büyük bir hırıltı çıkardığında biri Dawson'ın camına tekmeler indirmeye başlamıştı.

Arka koltukta ki Brandon bu kaos ile ayıldığında babamın geldiğini anlayabilmiştim. Öldürmeye ya da ölmeye.

•••

Ateşli çiftimize yükselecekken yine kaosa giriyoruz hoş mu...

Bir sonra ki bölümde olaylar kopartto fark ettiğiniz üzere. O yüzden sonra ki bölümde görüşmek üzeree🥳

BeatrixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin