Sırtıma astığım çanta ile ayakkabılarımı giyiyordum ki annem birden bize döndü. "Ah az kaldı söylemeyi unutuyordum." Endişeyle konuşmasıyla Brandon ile ikimiz meraklı gözlerimizi ona dikmiştik. Hızlıca devamını getirdi. "Akşam Harolt Lee bizi yemeğe çağırdı." Benim kaşlarım sertçe çatılırken Bran mırıldandı. "Harolt kim be?"
"Alfa." Dedim soğuk bir sesle. İsmi bilinmezdi genelde. Yalnızca bu kasaba ve çevresinde ünlüydü adıyla. Ama ben Dawson'dan duymuştum daha önce. Bu yüzden biliyordum. Bağladığım ayakkabılarım ardından doğruldum ve anneme baktım. "O adamla aynı ortamda olursam sakin kalabileceğime emin değilim anne." Bu tepkimle birliklte derin bir nefes verdi annem.
"Octavia yapma şunu. Nezakette bulundu ve bizi evine yemeğe çağırdı adam. Okul çıkışında sizi alacaklarmış eve gelmenize gerek yok." Gözlerimi devirdim hırsla ve askılıktan deri ceketimi de alarak kapıyı açtım. "Peki." Dedim yalnızca. Peşimden gelen Brandon ile evden çıkmış ve sessizce okula yürümüştük.
Vardığımızda bahçede bir yere yerleşmiştik. Okul hakkında falan muhabbet etmeye başladığımızda bir kaç dakikanın ardından Shay'in sesi dolmuştu kulağıma. "Hey akşam bize yemeğe geliyormuşsunuz." Yüzünde ki sırıtışı ve özgüven dolu yürüyüşü ile yanımızda biten Shay saçlarına yine yoğun dalgalar vermişti. Öyle bir aurası vardı ki onu her gördüğümde bir kaç saniye inceliyor ardından kendisiyle iletişime geçiyordum.
Zorlukla gülümsedim ve başımı salladım yavaşça. "Evet, öyleymiş." Yanımıza oturdu ve saçlarını geriye savururken konuştu. "Abim dedi ki bizimle gelecekmişsiniz. Haberiniz olsun." Gözlerimi devirmemek adına kısa bir mücadele verdim ve bu esnada Brandon konuştu. "Oh iyi bari." İkisi muhabbet ederken ben sessizliğimi korumaya devam ediyordum. O eve gitmem yetmezmiş gibi birde onun arabasıyla gidecektim. Gerçekten inanılmaz bir olaydı.
Sessiz sakin geçen bir okul gününün ardından Shay, Bran ve ben birlikte okul çıkışına ilerliyorduk. Bugün okula gelmeyen Dawson şu anda arabası ile birlikte okulun önünde dikiliyordu. Yanında ki Gavin ile bir konu hakkında sakin sakin konuşuyorlardı.
Yanlarına varmamız ile sessizliğe gömülen ikiliyle Dawson bana kısa bir bakış atmış ve arabaya binmeye yönelmişti. Shay öne otururken Bran ile ikimiz arkaya binmiştik. Sessiz geçen bir yolculuğun ardından ise korumaların olduğu büyük bir kapıdan geçmiş ve yüksek duvarlarla çevrili bir bahçeye girmiştik. Hemen ileride şatoya benzeyen beyaz bir ev vardı. Gözlerim etrafı dikkatle izlerken araba evin kapısının önünde durmuştu. El frenini çekmesi ile hep birlikte arabadan indiğimizde gözlerim bir süre daha evi incelemişti.
"Hadi içeri geçelim. Masada bekliyorlar." Dawson'ın soğuk sesiyle birlikte önden geçmemiz için elini uzatmıştı. İlk Shay ve hemen ardından da ben girdiğimde açılan kapıda bizi karşılayan görevli kadın hoş geldiniz diye mırıldanmış ve bize masaya kadar eşlik etmişti.
Masada oturan annem ve onunla birlikte ayaklanan sevgili bayan ve bay Lee bize içtenlikle gülümsemişti. "Hoş geldiniz çocuklar." Mırıldanışı ile ben başımı eğmiştim. Brandon ise tebessüm etmiş ve uzatılan eli tutmuştu. "Hoş bulduk Bay Harolt. Tanışabildiğimize memnun oldum." Harolt karşılığında gülerek karşılık vermişti. Birlikte masaya yerleştiğimizde masada bir muhabbet dönmeye başlamıştı. Herkes bir şeyler hakkında konuşurken, Dawson bile arada bir kaç kelime ekliyordu. Ben ise yalnızca önümde ki yemek ile oynuyor ve sessizce duruyordum.
"Octavia." Adımı duymamla birlikte ana dönerek kaşlarımı kaldırmış ve bana seslenen kişiye bakmıştım. Harolt Lee. Kaşlarını sorgularcasına çatmış bana bakıyordu. "Yemeği mi beğenmedin? Sorun ne?" Sorgularcasına konuştuğunda tüm bakışlar beni bulmuştu. Boğazımı temizleyip mırıldandım. "Bir sorun yok." Sessiz cevabım Lee'yi tatmin etmedi.
"Neden böylesin o halde?" Dudaklarımı ıslattım kısaca ve ardından bakışlarım onu buldu. "Bu masada oturmaktan memnun değilim yalnızca. Kendimi güvende hissetmiyorum, anlarsınız ya." Sahte bir gülümse ve imalı bir ses tonu ile konuştuğumda kaşları daha da çatılmıştı. Annem bıkkınca bir nefes bıraktı. "Octavia." İkaz edercesine adımı söylediğinde ona dönmüştüm. "Ne oldu anne? Ne olduğunu öğrenmek için ısrar ediyorsa cevabını alır o halde." Bakışlarım yeniden Harolt Lee'yi buldu. "Babam öldü benim." Dudaklarımdan sertçe dökülen bu cümle ile masa sessizliğe devam etti. "Çünkü onu koruyamadınız." Harolt kaşlarını daha da çattığında benim gözlerimde ki öfkenin de her saniye daha çok arttığına emindim.
"Oğlunuz ve diğer adamlarınız babamı korumayı beceremedi bay Harolt. Bu kasabada ve sizin yanınızda kendimi güvende hissetmiyorum. Yalnızca bana babamı hatırlatıyorsunuz. Siz ve beceriksiz adamlarınız." Bıçak gibi savurduğum cümlelerle sonunda konuştu.
"Aynı olayda bende oğlumu kaybediyordum Octavia." Sert ve otoriter sesi düştü bu defa yemek masasına. Dawson sıkıntıyla soludu ve mırıldandı. "Baba-" Ama lafını kesti Harolt. "Benim oğlum senin babanı korumak için kendi canından vaz geçti küçük hanım. Sen yasını tutarken bende haftalarca oğlumu onların elinden kurtarmak için uğraştım. Eğer biraz daha geç kalmış olsaydım ölmüş olucaktı." Kalbim bu gerçekle çarpmaya başladığında gözlerim Dawson'ı buldu. Onun gözleri önünde ki tabaktaydı.
O az daha ölüyordu ve bundan bir kere bile bahsetmemişti bana. Yanıma utandığı için gelmediğini düşünmüştüm babamın ölümünden sonra. O ise rehin alınmış ve ölümden dönmüş meğer.
"Bu sizi biraz olsun rahatlattı mı?" Harolt Lee sinirle sormuştu bu soruyu. Hissettiğim acı ve endişeyle birlikte dolan gözlerim hala Dawson'daydı. O ise bana bakmamaya devam ediyordu.
"Ben... bilmiyordum." Sessizce mırıldandığımda gözlerim Harolt'ı buldu. Gözlerine yerleşen anlayışla derin bir nefes verdi ve konuştu. "Acının büyüklüğünü ve bana karşı olan öfkeni anlayabiliyorum Octavia. Fakat babanın ölmesini bizde hiç istemedik inan. Bunun içinde çokça çabaladık. Engel olamadığımız için üzgünüm ama durum bu." Söyledikleri ile tamamen susmuştum.
Masaya bu defa derin bir sessizlik düşmüştü. Bir süre kimse yemek bile yemediğinde en sonunda Harolt Lee bir muhabbet açmıştı ve annemde ona zorlukla eşlik etmişti. Yemeğin ardından ise bir arabayla bizi kapımızın önüne kadar bırakmışlardı. Annemle bir tartışmanın içine girmek istemediğimden adımlarım doğruca odama yönelmişti.
•••
Dawsonım😔
Octavia doğal olarak oldukça öfkeli ve acı dolu. Fakat dawson'ın başına geleni duyunca hemen vicdan yaptı minik kelebeğim... bu da böyle bi saftirik işte ne yapalım.
Sonra ki bölümde görüşmek üzere cicişler✨
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beatrix
Teen Fiction"Sen katil değilsin ve olmayacaksın." Tek nefeste kurdu bu cümleyi. "Babamın katillerinden intikam almak istiyorum." Sesim titredi ama dişlerimi sıkarak onu sert tutmayı başardım. Yine de gözlerim doldu ve hatta bir yaş yavaşça süzüldü yanağımdan. D...