Gözlerimi Belle'in ağlaması ile araladım. Benim de ağzımdan ağlamaya benzer sesler çıkarken başımı yastığa gömdüm. Ve kolumu yatağın diğer tarafına atıp Dawson'ı dürttüm.
"Dawson?" Dudağımı büzerek konuştuğum için sesim garip çıkmıştı. Dawson'ı dürtüklediğim parmaklarımda dudağını hissettiğim de istemsizce gülümsedim.
"Efendim karıcığım?" Sesi ile daha da gülümserken yatakta ona yaklaştım. Dudağına kısa bir öpücük kondurup başımı açık olduğuna emin olduğum koyu elalarına çıkarttım. "Belle."
"Hıhım." Mırıldandıktan sonra saçıma bir öpücük kondurdu ve yataktan kalkıp gitti. Gülümseyerek eski yerime döndüm ve yastığıma sarılıp gözlerimi sımsıkı yumdum.
Sorumsuz ya da tembel değildim. Sadece Belle benim sesimle değilde Dawson'ın sesi ile daha kolay uyuyordu. O zaman ben neden kalkayım ki?
*
Aynanın karşısına geçip üzerimdeki lacivert elbise ile kendimi tekrar süzdüm. Güzel olmuştum. Hem de fazlasıyla. Beğeniyle gülümseyip aynanın karşısına oturdum ve saçıma da bir topuz yaptım. Yine aynı şekilde hafif bir makyaj yapıp masadan kalktım.
"Babasının güzel prensesi." Dawson'ın sesini duyduğum da gülümsedim ve odanın kapısını açıp merdivenlerden dikkatli bir şekilde indim.
Salona girdiğim de Dawson koltuğa oturmuş ve toz pembe elbiseli Belle'i de kucağına almış gülerek konuşuyordu. "Eğer biri sana yan gözle bile bakarsa babaya söylüyorsun. Anlaştık mı?" Belle ellerini aşağı yukarı oynatıp belirli belirsiz bir kaç ses çıkartırken ben de gülerek göz devirdim ve yanlarına adımladım.
"Dawson. Hayatım, karşında küçücük bir bebek var sadece." Bana döndü ve baştan aşağı süzmeye başladı. Yanaklarımın yandığını hissederken hızla eğilip kucağında ki Belle'e uzandım. Bu sefer bakışları hafif dekolteme kaymıştı. Bu adamın etkisi geçen yıllara rağmen hiç mi hiç azalmıyordu. Daha da kızardığımı hissederken elinde ki kızımı hızla kucağıma aldım. Arkamı dönücekken ne ara ayağa kalkıp beni tuttuğunu fark edemedim bile.
Tek eli belime giderken diğer eli Belle'i biraz daha kavrayıp aramızdan çekti. "Fazla göz alıcısın, hayatım." Son kelimeyi öyle farklı bir tonda söylemişti ki yere serilmemek için belimde ki koluna tutunmak zorunda kalmıştım.
Dudakları iki yana kıvrılırken yutkundum. Geldi ve dudağımın kenarına bir öpücük kondurdu. Hemen sonra da boynuma indi. Derin bir nefes çekti içine. Bir busede oraya kondurdu. Dudaklarını geri çekmeden tenime fısıldadı. "Kokun, nefesim."
Titrek bir soluk aldım. Aynı zamanda zil sesini işitmiştim. Dawson başını boynumdan kaldırıp tekrar gözlerime baktı ve sinsice gülümseyip geri çekildi. "Hadi karıcığım. Geldiler." Beni belimden tutarak yavaşça önüme çevirdi ve hemen peşinden de yürümem için öne doğru baskı yaptı.
Ona eşlik edip hızla kapıya yöneldim. Lisa ve Gavin gelmişti. "Hadi ya. Düğüne geç kalacağız!" Söylenen elbette Lisa'dyı. Elinde ki oğlu Ares ile... Dediği şeye kaşlarımı çattım ve ona dil çıkartıp yanından hızla geçtim.
Arabanın arka koltuğuna yerleşip kucağımda ki kızımı kendime çevirdim. "Anneciğim. Nereye gidiyoruz? Evet halanın ve dayının düğününe." Böyle diyince de bir garip oluyordu. Yanımda ki kapı açılınca bordo elbisesi ile Lisa içeri girdi. Ona tekrar ters bir bakış atıp kızıma döndüm.
"Bak kızım bu cadı. Uzak dur ondan." Cümleyi kurarken fısıldamış ve Lisa'yı göstermiştim. O sırada ön kapılar açıldı. Sürücü koltuğuna Gavin binerken yanınada Dawson oturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beatrix
Teen Fiction"Sen katil değilsin ve olmayacaksın." Tek nefeste kurdu bu cümleyi. "Babamın katillerinden intikam almak istiyorum." Sesim titredi ama dişlerimi sıkarak onu sert tutmayı başardım. Yine de gözlerim doldu ve hatta bir yaş yavaşça süzüldü yanağımdan. D...