Belle için hazırladığımız doğum günü pastasına son kez baktım ve sayı yazan mumu ortasına diktim. Almaktansa her zaman evde yapma taraftarıydım.
İçerden Belle ve Ares'in oyun sesleri yükseliyordu. Birde bir kaç sene önce sahiplendiğimiz köpeğimiz Lolita vardı.
Bizimkiler ise bahçede oturmuş ve muhabbet ediyordu. İçimde yükselen duygu ile gözlerim dolmuştu. Kızımız 5 yaşına giriyordu.
Lisa'nın omzumda hissettiğim eli ile gülümseyip ona döndüm. Gerçekten zaman su gibi akıp gidiyordu. Daha bu kasabaya ilk taşındığım gün dün gibi hafızamdaydı. Oysa üzerinden 8 sene geçmişti. Gözlerimi tek elim ile sildikten sonra Lisa'nın yanağına bir öpücük kondurdum.
Pastayı elime aldığım da mumları yakmıştı. "Önden geç bebeğim." Dediğime hızla başını salladı ve mutfaktan çıktı. Arkasından yavaş yavaş adımlıyordum. Çünkü ılık rüzgârın mumları söndürmesi iyi olmazdı.
Bahçe kapısına yaklaştığımız da ister istemez heyecanlanmıştım. Lisa açık kapıdan bahçeye adeta atladı ve bağırarak güzel sesi ile şarkı söylemeye başladı. "Doğum günün kutlu olsun Belle." Brandon ve Shay ona eşlik etmişti hemen.
Ares ellerini çırparken Dawson kocaman gülümseyerek kızına bakıyordu. Ben de bakışlarımı Belle'e diktim. Utanmıştı. Yanakları hafifçe kızarırken oturduğu yerden kalktı.
Yüzümde ki sırıtış ile ona destek vermeye çalışıyordum. Ellerini önünde birleşip başına eğerek bize bakmaya çalışıyordu. Dawson bu haline daha da gülerek oturduğu yerden kalktı ve kızının yanına çöktü. "Annesinin kızı."
Dawson'ın dediği ile ben kaşlarımı çatarken Belle başını kaldırıp babasının boynuna atlamıştı. Her zaman ki hallerine tepkisizce bakıp başımı iki yana salladım. Dawson Belle'i belinden sardıktan sonra ayağa kalktı. Suratıma tekrar bir tebessüm yerleşirken yanıma gelmişti. Kucağında ki kızımıza kısa bir bakış attı.
"Hadi üfle prenses. Ama dilek tutmayı sakın unutma." Lisa'da aynı gülümseme ile konuşmuştu. Belle gözlerini bir süre kapattı. Bir kaç saniye sonra açtığın da elimde ki pastaya koca bir nefes üflemişti. Ve hepsini söndürene kadar da asla durmamıştı.
Yükselen alkış sesi ile elimde ki pastayı hızla masaya koydum ve tekrar kızımın yanına döndüm. Kollarımı uzattığım da Dawson'ın boynunda ki küçük ellerini çekti ve bana uzattı. Onu kendi kollarıma aldıktan sonra yere çöktüm. Ne Dawson kadar uzundum. Ne de kuvvetli. Belle ayaklarını yere bastığın da kollarını daha da sıkı sarmıştı.
"İyi ki doğdun bebeğim." Kısık sesim ile geri çekildi. Tek elini yanağıma koyup okşadığın da daha gülümsedim. "Teşekkür ederim anne." Bir süre daha ona sıkıca sarıldıktan sonra Brandon'un yanımıza çöküp kalçası ile beni itiklemesi sonucu çimlerle tanışmaktan son anda kurtulmuştum.
Her zaman ki çocuksu hareketlerine göz devirdikten sonra ayağa kalktım. Kaç yaşına gelirsem geleyim bu çocuk beni çıldırtıyordu.
Herkes sırayla sarılmıştı. Ama Ares'in Belle'in yanağına bıraktığı küçük öpücük ile ben gülerken Dawson hızla yerinden kalkmıştı. "Lan senin sarı kafanı koparırım." Dawson'ın sinirine daha da gülerken onu sakinleştirmek için zorla oturduğum yerden kalktım.
Arkasından elimi omzuna koymam ile bedeni gevşemişti. Önüne geçtikten sonra ellerimi beline sardım. "Sakin ol sevgilim. Küçücük çocuk ya o."
"Bana ne. Benim kızımı öpme hakkını kim veriyor ona?" Ağzımdan bir kıkırtı daha kaçarken çatık kaşlarını hızla bana indirdi. Bakışları ile dudaklarımı birbirine bastırdım. Bakışlarını tekrar arkama diktiğin de ben de o tarafa baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beatrix
Teen Fiction"Sen katil değilsin ve olmayacaksın." Tek nefeste kurdu bu cümleyi. "Babamın katillerinden intikam almak istiyorum." Sesim titredi ama dişlerimi sıkarak onu sert tutmayı başardım. Yine de gözlerim doldu ve hatta bir yaş yavaşça süzüldü yanağımdan. D...