"Ne?!" Bu şok dolu sesin yani çığlığın sahibi Lisa'ydı. Çünkü Lisa ve Shay'i karşıma alıp Beatrix olduğumu söylemiştim. Onlardan bir şey saklamak anlamsız olurdu. Zaten Shay'in şaşırmadığını görünce kaşlarımı çatarak ona döndüm. "Sen?" Dedim sorgularcasına.
Omuz silkti ve umursamazca konuştu. "Kaçırıldığın gün babam söyledi zaten. Söylemese de enerjin hayvan gibi hissediliyor Octavia." Bu kesinlikle beni korkutan bir detaydı. Büyücüler bu enerji zımbırtısını hissedemese de kurtlar hissediyordu. Üzerimde bazen garip bakışlar yakalıyordum. Fakat Dawson bunu saklamamın artık anlamı olmadığını ve kabullenmem gerektiğini söylemişti. Yani kısacası buna alışmalıydım.
"Bir dakika." Dedi birden Lisa hala büyük şokuyla. "S-Sen Beatrix misin şimdi? Tanrım bu..." Şokla sustuğunda bir süre onu ikna etmek için uğraşmıştık. Şokunu tam atlatamasa da işin sonunda bunu zorla kabullenmişti.
Bunun ardından Meri'ye gitmeye karar vermiştik kızlarla. Brandon da elbette bize eşlik ediyordu. Birlikte mekana gelip köşede bir masaya oturduğumuzda herkes yine önüne biralarını söylemişti, ben tercihimi bir kez daha alkolsüz içecekten kullanacakken son anda vaz geçerek bir bira da ben söylemiştim. 18 yaşında bir genç olarak belki de bazen dağıtmak gerekiyordu.
Brandon bu hamleme oldukça şaşırmıştı tabi çünkü bilirdi ki çok nadir alkol içerdim ve içtiğimde genelde şarap olurdu. Fakat yanımda Bran'ın olması güvende hissetmeme sebep oluyordu. O kolay kolay sarhoş olmazdı.
İçkiler geldiğinde güzel bir muhabbet ve neşeli kahkahalar ile vakit geçirmeye başlamıştım. Üçüncü biramdan son yudumu aldığımda şişesini yavaşça bırakmıştım. O sırada gözüme arka kapıdan çıkan Dawson takılmıştı. Kaşlarımı çattım ister istemez. O ne zaman gelmişti? Yavaşça yerimden kalktığımda tüm gözler beni buldu.
Hava almaya çıkıyorum ya da lavaboya gidiyorum desem kesinlikle peşime takılacakları için direkt dürüst olmayı seçmiştim. "Dawson'ı gördüm." Üçü birden beni başıyla onayladığında hafif dönen başımla birlikte yalpalayarak kalabalıktan sıyrılmış ve arka tarafın ağır kapısını iterek açmıştım. Anında rüzgarın serin esintisi çarpmıştı yüzüme. Bazen çok işime yarayan kurt genlerim sağolsun hiç üşütmüyordu bu havada.
Bakışlarım anında etrafta gezinirken gözleri çoktan beni bulmuş olan Dawson ile karşılaştım. Kulağında ki telefonu yavaşça indirirken merakla sordu. "Octavia? Senin ne işin var burada?" Merakla sorduğunda ona doğru adımlarken kaşları çatılmıştı. Aramızda ki mesafeye rağmen alkol kokusunu almıştı keskin burnu.
"Bizimkilerle geldik, eğlenmeye." Diye yanıtladım onu yanına doğru adımlarken. O da tamamen bana dönmüştü. "Tehlikeli olduğunu farkındasınız dimi?" Sorusuyla sustum ve karşısında dikildim. "Neden alkol aldın?" Diye sordu bu defa.
"Biraz kafamı rahatlatmak istedim. İşe de yaradı." Verdiğim cevapla kaşları çatılmıştı. Dediklerim doğruydu, alkol almak düşünmemi engellemiş ve kafamı açmıştı. Sadece gülmek ve mutlu olmaya odaklanmıştı zihnim. Tabi o masadan kalkıp buraya geldiğim şu an için aynı şeyleri söyleyemeyecektim. Şu an içime çöken şey yalnızca kasvetti.
Gözlerimin dolduğunu hissettiğimde eş zamanlı olarak bunu fark eden Dawson derin bir nefes aldı ve yaklaşıp beni kucağına aldı. Neye uğradığımı şaşırsam da buna tepki verecek zaman bulamamıştım. "En iyisi biraz otur." Mırıldanışı kulağıma dolduğunda beni denizin orada ki eski bankın yanına götürmüş ve yavaşça oturtmuştu. Kendisi de yanıma oturduğunda soğuk rüzgar tenlerimizi yalayıp geçiyordu. Onun üzerinde siyah salaş bir tişört bende ise yalnızca bir askılı crop vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beatrix
Teen Fiction"Sen katil değilsin ve olmayacaksın." Tek nefeste kurdu bu cümleyi. "Babamın katillerinden intikam almak istiyorum." Sesim titredi ama dişlerimi sıkarak onu sert tutmayı başardım. Yine de gözlerim doldu ve hatta bir yaş yavaşça süzüldü yanağımdan. D...