Ne yapmam ne tepki vermem gerektiğini bilmiyordum. Tüm bunlar çok saçmaydı ve ben aklımı yitirecektim. Titreyen ayaklarımla onlara doğru bir adım. "Anne pişman olacağın bir şey yapma lütfen." Ağlamaklı sesimle konuştuğumda annem bağırmıştı. "Octavia git!" Gözünden ard arda süzülüyordu yaşlar. Dawson babamın adamlarını yaka paça dışarı çıkartmıştı.
Annem babama yönelik bağırdı bu defa. "Sen bunları nasıl yaparsın? Söylesene. Sen nasıl bir adamsın?" Annemin söyledikleriyle babam bir an için üzüldü sandım fakat ardından can yakıcı bir şekilde başladı konuşmaya. "Seni gerçekten sevdiğime inanacak kadar saftın Elena." Cümle yalnızca annemin değil benim kalbime de saplanmıştı.
Babam annemi hiç sevmemişti.
"Seni ve kasabanı yok etmek için evlendim yalnızca. Hayatın bana yaptığı büyük güzellik ise Beatrix oldu tabi." Annemin elleri daha çok titredi ve benim kalbim daha çok acıdı.
Babam beni de hiç sevmemişti.
Acıyla buruşturdum yüzümü. "Ama bitti Elena. Oyun son buldu." Babam gülerek konuştuğunda kendimi zor tutuyordum. "Senide, kasabanı da gerekirse..." Sustu ve dönüp bana baktı. Gözleri doldu ya da bu bir yalıngıydı emin değilim ama dişlerini sıkarak konuştu. "Gerekirse Beatrix'i de yok edeceğim." Bu cümlenin hemen arından annem öne atıldı ve hançerini babamın kalbine sapladı.
Acıyla yüzü sarsılan babamla şokla geriye kaçtım. Ellerim şaşkınlıkla ağzımı örttüğünde annemin fısıltısı doldu kulağıma. "Kimse kızıma dokunamaz." Titreyen öfkeli sesiyle tane tane konuştu annem. Babam ona döndü yavaşça. Dudakları çektiği acıyla aralanmıştı. Bedeni öne arkaya sallanıp duruyordu. "Buna cüret eden kişi bir zamanlar aşık olduğum adam dahi olsa kalbini söker atarım onun." Annemin ilk kez karşılaştığım yüzü ve ölmek üzere olan babam. Yine bir kıyametin içindeydim.
"Cehennemde yan Tommy Blake." Annem fısıltısından sonra hançeri yavaşça geri çekmişti. Babamın bedeni yere düşerken bende kendimi dizlerimin üzerine düşerken buldum. Bir kez daha bütün gücüm çekilmişti. Gözümden akan yaşlarla birlikte annem kendisini yavaşça bir iki adım gerisinde ki tekli koltuğa bıraktı. Babamın kanına bulanmış hançer hala elinde dururken kimseden çıt çıkmıyordu.
Dawson gelip bana destek olmaya bile kalkmazken, Brandon'un da arkamda büyük bir şoka girdiğine emindim. Elim yine acıyan kalbimi bulduğunda annem donuk bakışlarını bana çevirdi.
Siyah gözlerimiz birbiriyle kesiştiğinde annem bir süre tepkisizce yüzüme bakmış ardından hançeri bırakmış ve oturduğu yerden kalkmıştı. Yavaş adımlarla gelip karşımda yere çöktüğünde babamın kanlarına boyanmış elini yanağıma koydu. Gözünden yaşlar süzülmeye devam ederken konuştu.
"Bitti kızım. Kurtuldun." Gözlerime uzunca baktıktan sonra beni kendine çekmiş ve sarılmıştı. Ben öylece kala kalmıştım. Ne tepki vermem gerektiğini bile bilmiyordum.
Kızmalı mıydım? Mutlu mu olmalıydım? Ağlamalı mıydım? Benim durumumda ki bir insan ne tepki vermeliydi?
Aklımı yitirecektim. Bomboş gözlerim babamın yerde yatan bedenine takıldığında annemle bu şekilde ne kadar kaldığımızı bilmiyordum. Sessiz evde bizi kendimize getirmek adına konuşan Dawson oldu. "Bayan Blake. Sizi bizim eve götüreceğim." Söylediğiyle birlikte geri çekilmişti annem. Brandon onu destek vererek kaldırdığında ve evden çıkardığında babamda olan gözlerimle arasına Dawson'ın bedeni girdi.
Önümde çömeldi ve çenemi tutarak kendisine bakmamı sağladı. Karanlıktan gözlerine gölge düşmüştü, yüzü kan içindeydi fakat tüm bunlara rağmen bakışları yumuşacıktı. "Gidelim güzelim." Kalkmamı beklemeden beni kucağına alarak doğrulmuştu. Dışarı çıktığımızda bir kaç adamın gelmiş olduğunu gördüm. Başka bir arabaya yöneldiğimizde Dawson beni arkaya annemin yanına değil ön koltuğa oturtmuştu. Bran arkadayken, kendisi de geldi ve yine şoför koltuğuna oturarak çalıştırdı arabayı ve yola çıktı
•
1 Gün Sonra
Dün Lee'lerin evine geldiğimizde Harolt ve eşi bizi geçmiş olsunlarla karşılamıştı. Ardından hepimize birer oda verdiğinde kendimi oraya kapatmıştım. Hatta kapımı kilitlemiştim. Bu evde o kapıyı kolayca kırabilecek oldukça güçlü kurtlar vardı elbette fakat bu tamamen benim kişisel alanıma saygı duymaları ile ilgiliydi.
Geldiğimden beri odadan çıkmamış, kimseyle muhatap olmamıştım. Yatakta yatıyor ve arada uyukluyordum. Dawson bizi bıraktıktan sonra gitmiş ve dahaca gelmemişti. Muhtemelen şu cesetlerle falan meşguldü.
Tüm olanları aklımda toplamakla meşguldüm hala. Genelde bu karmaşalarda Dawson yanımda oluyordu ve karmaşayı kısa sürede çözüyordum. Fakat o yanımda olmadığında bu şekilde boğulup duruyordum.
Babamın gerçek yüzüyle tanışmak ve ona çok aşık olan annemin benim için onu öldürmüş olması.
Annemin babamı öldürmüş olması.
Tanrım sen benim aklıma mukayyet ol.
Yatakta dönüp bakışlarımı tavana diktiğimde kapım yavaşça tıklatılmıştı. Daldığım yerden çıktığımda hassas burnuma onun kokusu dolmuştu. Dawson'ın. "Octavia, benim." Ben çoktan yataktan kalkmak için hareketlenirken sesini duymuştum.
Hızlıca gidip kapıyı açtığımda bu kadar kolay olmasını beklemiyor olmalıydı ki şaşkınca baktı bana. Bu şaşkınlığına dahi izin vermeden ellerimi beline doladım hemen. Başımı göğsüne gömüp sıkıca sarıldım ona. Kokusunu en derin yerime kadar hissederken dün geceden beri akmayan yaşlarım yeniden akmaya başladı siyah tişörtüne.
Saniyeler içersinde sıkıca sarılarak karşılık verdi bana. Güvenli kolları beni sarmaladığında karmaşam çoktan susmuştu bile. Bu sarılma bile bana yetmişti. Sardığı kollarıyla hafifçe kaldırdı beni ve odaya attığı adımların ardından kapıyı kapattı arkamızdan.
Dudaklarını saçlarım arasına bastırdı ve bir kaç saniye daha böyle durduktan sonra geri çekildim yavaşça. "Neden kapattın kendini bu odaya?" Sorusuyla birlikte yutkundum. "Kimseyle konuşmak istemedim, sadece sana ihtiyacım vardı." Diye cevapladım onu. Bu cevabı beklemeyen Dawson bir başka şaşkınlık yaşadı. Ona bu kadar bağlı olmam beklemediği bir şeydi kesinlikle.
Derin bir soluk verdi ve beni yatağa oturttuktan sonra odadan çıktı. Kapıyı açık bıraktığında hemen geleceğini anlamıştım. "Taylor güzel bir kahvaltı hazırla ve getir." Evin görevlisine seslendi ver geri gelip yanıma oturdu. "Önce bir şeyler ye ve kendini topla." Dedi bana. Eğer o yanımdaysa yiyebilirdim.
Kısa bir süre sonra Taylor elinde bir tepsiyle gelmiş ve onu bıraktıktan sonra gitmişti. Dawson'ın zorlamaları ile bütün tepsiyi bitirdiğimde onu çalışma masasına bırakmış ve yatağa girerek sırtını başlığa yaslamıştı. Kolunu açarak beni yanına çağırdığında hemen yerimi almıştım orada.
Başımı göğsüne yaslayıp gözlerimi yumduğumda elleri de şefkatle saçlarımı okşamaya başlamıştı. "Yaşadıklarının zor olduğunu ve annenden kaçtığını farkındayım." Lafa bu cümle ile girmişti. "Hangi tepkiyi vermen gerektiğini bilmediğin için kaçıyorsun insanlardan. Bunu da anlayabiliyorum. Fakat artık o adama baban olarak bakma kısmını geçmelisin. Annen en doğru olanı yaptı. Eğer bunu annen yapmasaydı ya sen ya da ben yapacaktım Octavia. Bu işleri daha büyük bir çıkmaza sokardı. İnan en doğrusu neyse o oldu." Söylediklerini dikkatle dinlemiş ve başımı sallayarak onaylamıştım. Sözler onun ağzından döküldüğünde çok daha mantıklı geliyordu. Bu yüzden bu cümlelere önem verecektim.
•••
Bir annenin çocuğu için yapabilecekleri... Seni de unutmayız Elena Blake🫡
Ve octavianın dawsona duyduğu bu ihtiyaç. Yalnızca onu istemesi, yalnızca onu dinlemesi, o istiyor diye yemek yemesi. Aşk ne diye sorucaksanız budur arkadaşlar evet.
Sonra ki bölüm final, orada görüşmek üzere.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beatrix
Teen Fiction"Sen katil değilsin ve olmayacaksın." Tek nefeste kurdu bu cümleyi. "Babamın katillerinden intikam almak istiyorum." Sesim titredi ama dişlerimi sıkarak onu sert tutmayı başardım. Yine de gözlerim doldu ve hatta bir yaş yavaşça süzüldü yanağımdan. D...